Fransa, sınırlarını belirli olmayan bir süre için kapattı. Şehirlere asker yığıldı, tanklar sokağa çıktı. Polise, şüpheli gördüğü herkese dair 'vur, indir' yetkisi verildi. Şüpheli olduğu düşünülen kişilerin evlerine girme, mahremiyetlerini ihlal etme hakkı tanındı. Hatta şüpheli kişileri sınır dışı etme, vatandaşsa vatandaşlıklarını iptal etme hakkı getirildi. Paris saldırısının ardından 'artık savaştayız' diyen Hollande'ın ilan ettiği durum, demokratik rejimin istisnai durumlar karşısında ne kadar zayıf, kırılgan ve aciz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Seküler hukuk, istisnayı belirleyenenin esas otorite olduğu, istisnanın kaideyi belirlediği bir alandır ve mevcut Fransa bunun mükemmel bir örneğini sunmaktadır. Fransa, artık demokratik bir ülke değil; demokrasisini askıya almış bir ülkedir.
Dün Fransa'da, 30 yaşlarındaki bir Türk, bir kebapçının önünde bulunduğu sırada, üzerinde Fransız bayrağı bulunan otomobille karşıdan gelen silahlı bir kişi tarafından sırtından vurularak yaralandı. ABD'deki 21 eyalet, sınırlarını mültecilere kapatma kararı aldı. Camiler, Müslümanların evleri işaretlenmeye, kapılarına ırkçı yazılar yazılmaya başlandı. İskoçya'da Müslüman bir çift saldırıya uğradı. Bu haberlere alışmak zorunda kalacağımız karanlık günler yolda. Avrupa'da faşizm yükselişte, daha da yükselecek. Piyasa sıkıştıkça Avrupalının 'öteki'sine yönelişine, Avrupa medeniyetinin özüne dönüşüne bir kez daha şahitlik edeceğiz.
Peki terörle mücadele eden Türkiye'de durum nasıl? Üç ayda 160'tan fazla kayıp vermesine rağmen, ilçelerinde hendekler kazılan, askere pusu kurulan, özel harekat polislerine ateş açılan, sokaklarına bomba döşenen yerlerde bile bir haftayı çoğunlukla geçmeyen sıkıyönetim uygulamalarına gidildi. Hiçbir yerde askerin, polisin mutlak hakimiyet sahibi olmasına izin verilmedi. Buna rağmen bizim muhaliflerin işi gücü Türkiye'yi terörist devlet kategorisine sokmaya çabalamaktan ibaret.
Paralelin sol kuklası Cumhuriyet ile paralelin ulusalcı kuklası Sözcü, iki gündür manşetten buna uğraşıyor. İçler acısı bir durum gerçekten. Saldırganların hepsinin Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşı olmasına, Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'ın açıklamasına göre saldırılar Suriye ve Belçika'da planlanmış olmasına rağmen, hatta MİT saldırganlardan Ömer Mustafa'ya ilişkin Fransa'yı iki kez uyarmış olmasına rağmen muhaliflerimiz yılmıyor, illaki bir Türkiye parmağı bulmak için sinekten yağ çıkarmaya hazır bekliyorlar. Neymiş, saldırganlardan 'sahte Türk pasaportu' çıkmış. İyi de gerçeği hangi ülkeye ait? Sahte Türk pasaportunu, T.C. mi üretiyor? Sorsan "Tayyip, T.C.'yi sildi" diye ortalığı ayağa kaldıranlar da bunlar. Neymiş, saldırganlar bir süre Ege Bölgesi'nde kalmış. Kaynak da Sırbistan'daki bir gazete...
Zihniyet olarak bizim muhalefete en yakın teorisyenlerden birisi olan Carl Schmitt'in şu sözleri, Cumhuriyet, Sözcü ve benzeri gazetelerin muhalefet anlayışlarını özetler nitelikte:
"Bir de siyaseti, parazit ve karikatür düzeyine indirgeyen haller vardır ki, bunlarda dost-düşman ayrımından geriye yalnızca antagonistik bir moment kalmıştır; siyaset ile kastedilen her türden taktik ve pratik, rekabet ve entrika ile ikircikli işler ve manipülasyonlardır." (Siyasal Kavramı, s.51)