7 Haziran, Ak Parti tarihindeki en zor gündü. Çünkü şimdiye kadar aldığı en düşük oy olmamasına ve yine seçimden açık ara birinci çıkmasına rağmen, ilk kez tek başına iktidar olamamıştı. Gezi kalkışmasıyla başlayan, 17-25 Aralık darbe girişimiyle devam eden, yurt içinde ve dışındaki tüm Anti-Erdoğan güçlerin projesi haline gelen HDP ile zirvesine ulaşan, her seferinde biraz daha Ak Parti'yi zayıflatan kuşatma sonuç vermişti.
Kuşatmanın zirveyi, Ak Parti'nin dibi gördüğü seçim 7 Haziran'dı. 1 Kasım ise kuşatmanın tamamıyla bertaraf edildiği ve dip yaptığı, Ak Parti'ninse tekrar 2011'de olduğu gibi zirveye taşındığı seçimdi. Peki, bu beş ay içinde ne oldu da her şey bir anda tersine döndü? Hani seçmen davranışları anında değişim göstermezdi? Hani Ak Parti artık en fazla % 40 civarında takılı kalmaya mahkûm bir partiydi? Hani artık Türkiye'de siyaset Ak Parti dışı aktörlerce belirlenecekti?
Oyların % 49.4'ünü kazanan Ak Parti, beş ayda oy miktarını 18 milyon 867 binden, 23 milyon 305 bin oya çıkardı. Bu 4 milyon seçmen nereden geldi? Yukarıdaki soruları soran "möhöm" stratejistlerin buna da verecek bir cevapları vardır elbette ama bu sonuca yol açan etkenleri bir de benden dinleyin.
Öncelikle halk, koalisyon ihtimalinin ülke siyasetini ve geleceğini nasıl bir karmaşaya boğduğunu, cebindeki paranın bu kaprisli siyaset sahnesi yüzünden nasıl günden güne eridiğini gördü. Faturayı ise Ak Parti'ye değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı takıntı haline getirdiği için ya baştan ya da sonradan 'hayır' diyen muhalefet partilerine kesti. En büyük oyu, 2 milyona yakın seçmenle MHP'nin kaybettiği anlaşılıyor. Bu seçmenin kahir ekseriyeti Ak Parti'ye kaydı, aslında önemli kısmı da çözüm süreciyle yaşadığı gerginliğe son verip, gerektiğinde PKK ile mücadele etmekten geri durmadığını gördüğü eski partisine döndü.
İkinci kaybeden ise şüphesiz HDP. Her ne kadar parlamenter sistemin seçim düzeni dolayısıyla oy oranı MHP'den az olmasına rağmen daha çok vekil çıkarmış olsa da, HDP % 13'ten %10.6'ya gerileyerek 1 milyon oy kaybetti. Bu oy kaybının önemli kısmı bölgeden olsa da esas ilgi çekici olan net hesaplanamasa da metropollerde yaşayan Kürtlerin HDP'den el çekerek, Ak Parti'ye yönelmesi oldu. Bu sonuca şüphesiz seçim güvenliğinin tam olmasa da, 7 Haziran'a nisbetle daha iyi sağlanması da katkı yaptı. HDP, Kürtlere barışçıl bir gelecek sunmadı. % 13 oy aldığı gün Erdoğan'ı yargılatmaktan bahsetti. Kâh Cihangir'in kâh paralelin yancısı olmayı tercih etti. PKK'nın hendek-bomba-mayın dolu şiddetine tek ses etmedi. Kürtler, Kandil'den değil, Ankara'dan yönetilmek istediklerini net şekilde deklare etti.
Bu faktörlere ek olarak, ittifakla seçime girmeyen Saadet-BBP'den kayan yaklaşık 350.000 oyun Ak Parti'de buluşması, 7 Haziran'da olduğu gibi 100.000'den fazla oyun geçersiz sayılmasına yol açacak bağımsız vekillerin pusulada olmaması, 7 Haziran'da sandığa gitmeyen Ak Parti seçmeninin sandığa koşması da sayılabilir.
En önemli faktör ise hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan'a her tür zilleti yakıştıran hastalıklı muhalif bloktu. Bu öyle bir hastalıklı haldi ki silahı şirin, terörü barışçıl, paraleli masum gösterdi. Yedi düvelle birlikte işbirlikçi oldu. Erdoğan, halkı arkasına alarak gereken cevabı verdi. Beş ayda seçmenin vizyonu işte böyle netleşti...