Ak Parti, 13 yıldır iktidar olan parti olmasına rağmen, risk alarak kadrolarını yenileme yolunu seçti. Üç dönem kuralına takılan ve önemli kısmı kuruculardan oluşan, kimisi bakanlık yapmış 76 kişi bu dönem vekil olamayacak.
Tekrar aday olmayanlarla beraber 175 eski vekil, Ak Parti meclis kadrolarında yer almayacak.
Türk siyasî standartlarında radikal gibi görünen bu karar, belli bir tecrübe birikiminden mahrum olmayı beraberinde getirse de, genç ve yeni isimlere yol açılması, insan yetiştirmenin sağlanması ve siyasete dinamizm getirmesi anlamında bir kazanımdır.
Ne var ki, üç dönem gibi çetrefil bir kuralı bile sorunsuzca uygulamış bir parti söz konusu olmasına rağmen, içeriğinden çok listeleri kimin hazırladığı tartışılıyor.
Açıkçası Ak Parti listelerine bakınca, istisnalar hariç Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın listeleri tamamen Başbakan Davutoğlu'nun inisiyatifine bıraktığını görmek mümkün.
Bu da geçmiş bazı hadiselerin 'güven bağı koptu' gibi aşırı okumalara tabi tutulmasını da, Erdoğan'ın otoriterleştiği veya 'tek adam'laştığı iddialarını da bir kez daha çöpe yolluyor.
Başbakan'ın dünkü açıklamasının en dikkat çekici bölümü kuşkusuz "Cumhurbaşkanımızın yanında olmayan benim de yanımda olmasın" cümlesiydi. Böylelikle, "Erdoğan'ın listesi vs Davutoğlu'nun listesi" diye iki şahsiyet arasında çatlak olduğu izlenimi oluşturmaya çalışanlara net bir mesaj verilmiş oldu.
Aslına bakarsanız doğal olan da, pragmatik olan da, sürece uygun olan da bu güvene dayalı işbirliği zaten.
Doğal olan bu, zira Davutoğlu, kendisine tevdi edilen görevin sorumlulukları gereği meclisteki grup aritmetiğine ve sosyolojisine en hâkim isim olmalı. Çünkü şayet bu kritik süreç içinde herhangi bir örgütlü 'fire' ortaya çıkarsa, gözlerin ilk kendisine çevrileceği malum.
Dolayısıyla sorumluluk kimdeyse, yetki de onda olmalı.
Pragmatik olan bu, zira Başbakan Davutoğlu'nun önünde zor ve önemli bir görev var. Soru şu: On üç yıldır iktidarda olan bir partiyi sandığa taşırken, halkı mitinglere de sandığa da gelmeye nasıl motive edersin? Açıkçası, bu on üç yıl boyunca vesayet odaklarıyla dişe diş mücadele ederek âdeta mitleşmiş bir kurucu lider varken, ondan bağımsız bu motivasyonu sağlamak imkânsız.
Sürece uygun olan da bu, zira yine dün Başbakan'ın dediği gibi her defasında farklı bir vesayet üreten parlamenter sistemle yol almak mümkün değil. Davutoğlu, hem partisini hem de ülkeyi yeni sisteme taşıyan kişi olacak.
Şu sözleri de, ülke menfaatini nefsinden yükseğe koyamayanlara örnek teşkil ediyor:
"Türkiye'nin şu anda bu sistemi yenileme ihtiyacı var. 'Başbakanım' diye, 'Bu koltuğu koruyacağım' diye bu ihtiyacı göz ardı etmem. Ama başbakanlık görevini yaparken de bu görevi ne şekilde illetli kılacak olan, zayıflatacak hiçbir açıklamaya ya da tavra müsamaha göstermem."
Parti listelerini inşallah sonraki yazıda değerlendireceğim.