Yemen'i anlatmaya üç ay öncesinden başlayınca hikâye ister istemez kopuyor. Belki yine çok geriye değil ama 2011 başlarına, yani Arap Baharı'nın bahar olduğu günlere dönmemiz gerek.
Mısır ve Tunus'taki devrimlerin başarısı, benzer şekilde yıllardır tek adam rejimiyle yönetilen Yemen halkını da cesaretlendirmişti. Haziran 2011'de diktatör Ali Abdullah Salih, Suudi Arabistan'a sığındı, yerini yardımcısı Mansur Hadi aldı. Sonradan yapılan yüzde 65 katılımlı seçimlerde de Hadi galip geldi ve Salih'in 33 yıllık diktatörlüğü sona erdi.
Ancak istikrar tesis edilemedi. Çünkü Mısır'da olduğu gibi Müslüman Kardeşler kökenli Islah Partisi güç kazanınca, İran'ın desteklediği, devrik diktatör Salih'in de omuz verdiği azınlık grubu Husiler ekonomi ve reform süreciyle alakalı bazı unsurları ön plana çıkararak önce protesto gösterileri, ardından içlerinden çıkan Ensarullah adlı militan grubuyla silahlı isyan başlattı. Yine Mısır darbesi sürecinde olduğu gibi, İhvan'ın güçlenmesinden korkan Suudi yönetimi ses çıkarmadı ve İran destekli Ensarullah, başkent Sana'yı ele geçirip yönetime el koyacak kadar ilerledi. Hamaney'in danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin; "Hizbullah'ın Lübnan'da üstlendiği rolü Ensarullah'ın Yemen'de üstlenmesini umut ediyorum" sözleri karşılık bulmaya başlamıştı.
Sana işgal edilince, Cumhurbaşkanı Hadi de daha güneye, Aden'e kaçarak Birleşmiş Milletler ve Arap Ligi nezdinde duruma el koyma çağrısı yaptı. Ensarullah, güç zehirlenmesiyle, Sana'dan Aden'e yürümeye kalkınca, yeni Suud Kralı Selman, tamamen kuşatılacaklarının bilinciyle ilk dış politika atağını yaptı. Hadi'nin çağrısı üzerine temellendirilen ve Suudi Arabistan önderliğinde oluşturulan Yemen'e müdahale koalisyonu hava bombardımanıyla müdahaleye başladı. Aşiretlere ve El Kaide ile Ensarullah gibi örgütlere bölünmüş Yemen için yakın dönemde kolay bir senaryo yok. Mevcut operasyon da güç dengesinin tesisi anlamında ehveni şer kabul ediliyor.
İran, BM ve AB ile yürütülen nükleer müzakerelerin bitişi olan 31 Mart'a, yani bugüne, pek de iyi haberlerle girmiyor. Yemen'e ek olarak, Irak'ta, iki günde alınacağı söylenen Tikrit, bir aydır alınamadı. Suriye'de muhalif gruplardan müteşekkil Fetih Ordusu birkaç günde İdlib'i özgürleştirdi.
Türkiye, Yemen operasyonuna lojistik destek verebileceğini belirtmekle kalmadı, France 24'e konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İran ve terörist gruplar Yemen'den çekilmeli" diyerek 4 yıldır devam eden İran yayılmacılığına ilk açıktan karşı çıkışı da dillendirdi. İran da karşılık olarak diplomatik nota verdi ama nisan başında Erdoğan'ın yapacağı ziyareti şimdilik iptal etmedi.
Türkiye, Mısır'da olduğu gibi Yemen'de de halk iradesinin galip gelmesini desteklediği için bu koalisyondaki tek tutarlı ülke. Zira Suud ve İran gibi mezhep temelli bakmıyor. Öyle olsaydı, Sünni Sisi ile de bozuşmamanın bir yolu kolayca bulunurdu. Unutmayalım ki Yemen'de "devrimin anası" olarak adlandırılan ve Nobel Barış Ödülü alan Tevekkül Karman, Türkiye vatandaşlığına geçti; üstelik "Türk vatandaşlığı, Nobel'den daha değerli" açıklamasını yaparak... Bu örnek tek başına, Türkiye'nin, istikrarını muhafaza ettiği müddetçe, uzun vadede bölge için ne vaat ettiğini ve İran'ın da Suud'un da tüm askerî yatırımlarına rağmen neden Türkiye'den çekindiklerini gösterir nitelikte. Yaklaşıyor, yaklaşmakta olan.