Müslümanlar eskisi gibi değiller. Dünyanın farkındalar; bilim, teknik ve maddi imkânlar açısından kendilerini yeniliyorlar. Türkiye'nin dünyaya verdiği özgüven sandığınızdan daha büyük bir karşılık görüyor. Afrika ülkelerine sirayet edecek kadar bir toparlanma var. Silkinmek, durulanmak, mesafe almak kolay değil. Elbette ilerideki yıllarda çok daha iyi noktada olunacak. Fakat manevi yönden tam zıddına bir durum söz konusu. Manevi problemlerimiz var. Teşhis yetersiz. Teşhis yetersiz veya yanlış olunca elbette ki tedavi de karşılık görmüyor. Ya manevi hastalığımızın farkında değiliz veya doktorumuzu yanlış seçiyoruz veya ilacı yanlış.
"Eskiden" demek âdet olmuş ama hakikaten eskiden ailelerimiz daha seçkinceydi. Daha sorumluluk sahibiydiler. Şimdi iki nesil arasında bile dehşet veren farklılıklar var. Problemlerimizi dini soyutlayıp konuşuyoruz. Batılı psikologların yöntemlerinin sorumlarımızı çözeceğine inanıyoruz. Sempozyumları dinleyin, yapılan sunumları takip edin. Gönül ısıtan kaç çalışma görüyorsunuz? Müslümanları aşağılayan, silkeleyen sözlerden başka.
DİN KARDEŞLİĞİ
Eskiden ibadetin bir ruhu vardı. "Hepimiz aynı dindeniz" dediğimizde öfkeler yatışır, kavgalar biterdi. Din kardeşliği birçok çözülmez problemi çözerdi. İbadetler ibadetti. Azgınlıkların ardında tövbeler vardı. Şehvetlere koşulmazdı. Kuran'ın çarpıcı ifadesi şöyledir: "Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır" (Meryem/59).
Namaz var ama içi boş. En önemli ibadet yitirildi. Şehvetlerin peşinden gidildi. Davanın ardından değil, hevanın ardından gidildi. Bugünü kurtarmaya harcadığımız çabayı din günü (ahiret) için göstermedik. Halbuki o gün mahşeri kalabalıklar içinde yalnız olacağız. "O günde malın da, evladın da hiçbir faydası olmaz" (Şuara/88).
Kendimizi merkez sandık. Gaflet yakamıza yapıştı. Günahlarımızdan usanmak yerine kendimizi Allah'ın has kullarından sanma hatasına girdik. Allah'ı yeterince hatırlamadık. "Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir" (Haşr/19).
Bütün mecazi ifadeyle "Allah'ın gözünden" düştük. Acımasızız. Ufak bir yol verme cinayet sebebi olabiliyor. Herkesin arabasından sopa çıkıyor. Ufak bir sürtünme bir anda büyüyor da büyüyor. Manevi dünyamızdaki kırılmalar, maddi dünyamızda fırtınalar oluşturuyor.
ALLAH'IN YOLUNA GİRMEK
"İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti" (Enam/153).
Allah'ın kulu olmaktan, Müslümanım demekten daha iyi söz olabilir mi?
Paramparça olmaktan, zaafa düşmekten, birbirimizle boğuşmaktan kurtaran reçete çok açık değil mi? "Kuşkusuz Ben, yalnız Ben Allah'ım! Benden başka ilah yoktur. O halde bana kulluk edin!" (Taha/14). Başkasına değil sadece O'na. Kulluk sadece Allah'a.
"Allah'ın boyasıyla boyan" (Bakara/138). Allah'ın boyasıyla temizlenmek varken hangi boya beni tatmin eder ki? Hz. Muhammed (SAV) varken başka hangi fani beni cezbeder ki? Elbette Allah'a ve O'nun Resul'üne tabiyim! Ve son söz, mührü vuran şu ayet: "Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve 'Kuşkusuz ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?" (Fussilet/33).
***
SORULAR
Amentü duası ne demektir?
"Amentü" kelime itibarıyla "inandım" anlamına gelir. "Amentü" ifadesi Kuran-ı Kerim'de de kelime manasında kullanılır. (Şûra/15; Yasin/25; Yunus/190). Amentü, İslam dininin iman esaslarının ana hatlarıyla ifade edilmesidir. Bunun temeli zaten Kuran-ı Kerim'de mevcuttur. Bakara Suresi'nin son iki ayeti (ki Amenerrasulü olarak bilinir) bu temel esasları özetler: "Peygamber, Rabb'inden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. Şöyle de dediler: İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır." (Bakara/285).
Kuran-ı Kerim ve sahih sünnetten özümsenerek alınmış olan ve her Müslüman'ın inanması gereken "Amentü" duasının anlamı şöyledir: "Ben Allah-ü Teala'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allah-ü Teala'nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şehadet ederim ki, Allah-ü Teala'dan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (SAV) O'nun kulu ve peygamberidir."
Amentü duası genellikle İmam-ı Azam'ın el-Fıkhül Ekber'inde, Ebu-l Leys Semerkandi'nin Beyan'ında, ayrıca es-Sevadu'l-Azam gibi eserlerde yer almıştır. Amentü duasının Maturidiler arasında yaygın olduğu söylenebilir. Birçok sahih hadis kitabında imanın esasları sayılırken kaza ve kaderin, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına açıkça işaret edilmiştir. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde, Müslim, Tirmizi, İbn Mace, Ebu Davud, Nesai gibi birçok hadis kitabında "Hayır ve şerri Allah yaratır, kadere iman esastır" konuları yer alır. Önemli olan bir noktayı da belirtelim. Hayır ve şerri Allah yaratır, her şeyi yarattığı gibi. Ancak yüce Allah şerri yaratsa da şerden razı değildir. Şerri yaratması, onu onayladığı anlamına gelmez. Ancak evrenin kuralları gereği, hayatın bir sınav olduğu gerçeğinden ötürü her şeyi yaratması O'nun ilahlık vasfındandır.