Bir gün Peygamber Efendimiz, sahabeyle oturuyorken, aniden iki yan dişi görününceye kadar tebessüm etti. Hz. Ömer (RA), "Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü, sizi güldüren nedir?" diye sordu. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurdu:
"Ümmetimden iki kişi Cenab-ı Allah'ın huzurunda el pençe duruyorlar. Bunlardan biri, 'Allah'ım, benim hakkımı bundan al' dedi. Cenab-ı Mevla, diğerine 'Bu adama iyiliklerinden ver' diye buyurdu. Adam, 'Ya Rabbi, iyiliklerimden hiçbir şey kalmadı ki vereyim' dedi. Bunun üzerine Allah, hak sahibine şöyle buyurdu: 'Kardeşine ne yapacaksın, iyiliklerinden hiçbir şey kalmadı.' Hak sahibi cevaben, 'Ya Rabbi, benim yükümü (günahlarımı) taşısın' dedi."
Bu sırada gözlerinden yaşlar boşanan Resulullah şunları söyledi: "Şüphesiz bugün, ağır bir gündür. Öyle bir gündür ki, onda insanlar, başkalarının, kendi yüklerini taşımalarına muhtaç olurlar."
3 GÜNDEN FAZLA KÜS KALINMAMALI
Hz. Peygamber (SAV) anlatmaya devam etti: "Allah-u Teala hak sahibine diyor ki: 'Başını kaldır ve cennetlere bak!' Hak sahibi, 'Ya Rabbi, gümüşten şehirler, incilerle süslenmiş altından binalar görüyorum. Bunlar hangi peygambere, yahut hangi veli veya şehide aittir?' diyor.
Cenab-ı Zülcelal buyuruyor: 'Bunlar ücretini verenindir.' Adam, 'Ya Rabbi, bunu kim verebilir? Ücreti çoktur' diyor. Cenab-ı Hak buyuruyor: 'Sen verebilirsin.' Adam, 'Nasıl verebilirim ya Rabbi' diyor.
Cenab-ı Mevla, 'Kardeşini affetmekle' buyurdu. Adam da 'Onu affettim ya Rabbi' dedi. Böylece Cenab-ı Mevla, 'Kardeşinin elinden tut ve onu cennete götür' buyurdu."
Sonra Efendimiz (SAV) şunları söyledi: "Allah'tan korkun ve aranızda vuku bulan dargınlıkları düzeltin. Zira Allah-u Teala da kıyamet günü müminleri barıştırır."
Küsleri barıştırmak dini bir emirdir ve asla küçümsenmemelidir. Zira "Bir Müslüman'ın diğer bir Müslüman'a 3 günden fazla küs kalması caiz olmaz" buyuruldu. Elbette ilişkiyi kesmeyi gerektiren çok önemli bir mazeret olmadıkça. Dinimize göre küsleri barıştırmak için iyi söz söylemek (küsleri birbirleri hakkında iyi şeyler söylediler diye yakınlaştırmak) yalan sayılmamıştır. Aile fertleri arasındaki küskünlük çok daha yaralayıcıdır. Özellikle miras ve benzeri hususlar insanlarımızı birbirinden uzaklaştırıyor. Bu hayatta buna değer mi sizce? Bence hiç değmez.
KİŞİ SEVDİKLERİYLE BERABER OLACAK
Hz. Peygamber'in bulunduğu meclise girdi. Sessizce oturdu. O mecliste kimler yoktu ki... En yakın dostlar, en zirve şahsiyetler, Resulullah'ın (SAV) çevresindeydi. Bu isimsiz sahabe, aşk dolu gözlerle Resulullah'ı seyrediyordu. Gözlerinin içi gülüyordu. Belli ki, dünya malı adına hiçbir şeyi yoktu. Oturduğu yerden milim milim Resulullah'a doğru yanaşmaya çalışıyordu. Onun bir derdi vardı, en sevgiliye yakın olup derdini açacaktı ama kelimelerini nasıl seçecekti? Gelgitler yaşıyordu ruhunda. Nihayet duramadı ve sordu:
"Ey Allah'ın Resulü! Kıyamet ne zamandır?" Hz. Peygamber ona doğru döndü. Yüzüne tebessüm etti ve yumuşak bir üslupla sordu:
"Kıyamet için ne hazırladın ki soruyorsun?"
Adam büyük bir hüzün ve utangaçlık içinde şöyle cevap verdi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben kıyamet için çok namaz, çok oruç veya çok sadaka hazırlamadım belki ama ben gerçekten Allah'ı ve Peygamber'ini seviyorum." Hz. Peygamber (SAV) aynı sevecenlikle şöyle cevap verdi bu isimsiz sahabeye: "Öyleyse sen, sevdiklerinle beraber olacaksın."
İMAM MALİK'İN HALİFEYE CEVABI
Halife Ebu Cafer, Hz. Peygamber'in mescidinde İmam Malik'le münakaşa ederek yüksek sesle konuşmaya başladı. Bunun üzerine İmam Malik ona, "Ey müminlerin emiri" deyip şöyle devam etti:
"Seslerinizi Peygamber'in sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırır gibi ona bağırmayın. Haberiniz olmadan amelleriniz boşa çıkabilir.
Allah'ın Peygamber'inin yanında seslerini kısanlar, bunlar o kimselerdir ki, Allah kalplerini takvalarla imtihan etmiştir. Onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
Hücrelerin (Peygamber'e ait odaların) önünde seni (uluorta) çağıranlar (var ya) onların aklı ermeyenlerdir." (Hucurat/2-3-4)
İmam Malik bu sureleri okuduktan sonra konuşmasını şöyle sürdürdü: "Resulullah'ın vefatından sonra ona hürmet etmek, hayatında kendisine hürmet etmek gibidir."
Ebu Cafer yavaş bir şekilde sordu: "Ey Ebu Abdillah (İmam Malik'in künyesi)! Burada dua ederken kıbleye mi döneyim, Hz.
Peygamber'in kabrine mi?" İmam Malik cevap verdi: "Resulullah'tan niçin yüzünü çeviriyorsun? Ona sırtını neden dönüyorsun? O senin, baban Âdem (AS) ve bütün insanların kıyamet gününde Allah'a yaklaşmalarında şefaat vesilesidir. Sen de O'na yönel ve O'ndan şefaat dile. Allah O'nun şefaatini kabul edecektir."
EDEPLE GİRİLMELİ
Sonra şu ayeti okudu: "Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik. Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tövbeleri daima kabul ve merhamet eden olduğunu görürlerdi." (Nisa/64)
Günümüzde Hz. Peygamber'i sadece bir postacı gibi gören anlayışa en güzel cevabı Medine'nin büyük imamının, en zirvedeki yöneticiye bu serzenişinde bulabiliyoruz. Nisa Suresi'nin 64. ayeti ruhları sarsacak kadar deruni anlamlar içeriyor. Doğrudur, edeple çıkmak için edeple girmeyi bilmek lazımdır.
'HAYIR VE ŞER ALLAH'TANDIR' NE DEMEKTİR?
Hayır, iyi ve faydalı iş anlamına gelir. Allah'ın razı olduğu bütün eylemleri içine alır. Şer de Allah'ın hoşlanmadığı, onaylamadığı işler anlamına gelir. Yüce Allah şerden hoşlanmamasına rağmen şerri yaratır. Yani iyiyi de, kötüyü de Allah yaratır ama kötüden razı olmaz. Şerri ve hayrı yaratan Allah, bunlardan herhangi birini seçmeyi kulunun hür iradesine bırakmıştır. Kişi dilerse iyiyi seçer, dilerse kötüyü seçer. İyiyi seçerse mükâfat, kötüyü seçerse ceza görür. Bu ikili seçenek yüce Allah'ın kâinatı yaratma ve insanları imtihana tabi tutmasının zaruri sonucudur.
Sahabeye bakışımız nasıl olmalı?
Hz. Peygamber'e iman etmiş, O'nu görmüş veya O'nun sohbetinde bulunmuş ve bu imanla vefat etmiş müminlere sahabe denir. Bu kelimenin çoğulu "ashab"dır. Sahabe "arkadaş" anlamına da gelir. Kuran-ı Kerim'in birçok ayetinde sahabe övülmüştür. Hz. Peygamber (SAV), sahabeyi değerlendirirken ölçülü, edepli ve insaflı olmamızı emreder. Peygamberimiz, "Arkadaşlarımın her biri yıldızlar gibidir. Hangisine tutunursanız doğru yolu bulursunuz" buyurur. Ashab da insandır. Elbette masum değildirler. Ancak fedakâr, cefakâr ve vefakâr insanlardı. Tövbekâr idiler. İslam'ın ilk öncü müminleri ve savunucularıydılar. Efendimizi ölesiye savundular. Putperestlik inancını bir hamlede hayatlarından söktüler. Sahabenin tümüne saygı ve sevgiyle bakarız. Aralarındaki tartışmalara bulaşmayız. Onlar hakkında hüküm vermeyiz. 1400 sene önce meydana gelen olayları bir hakem edasıyla eleştirmeyiz. Böyle bir yetkimiz yok. Onları eleştirmek bizim işimiz değildir. Hz. Allah'ın huzurunda elbet herkes hesabını verir.