Herkesin dilinden düşürmediği duadır: "Allah'ım! Hayırlı, sağlıklı, inançlı evlat nasip et." Hayra vesile olan, hayırlı olan evlat hakikaten nimettir. Göz aydınlığıdır, huzurdur. Hayırlı bir evlat arzusu peygamberlerin de duasıdır. Hz. Zekeriyya, "temiz bir soy ve hayırlı bir evlat" talebinde bulunur. (Âli İmran/38-39) Hz. İbrahim, "Rabbim, beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle" duasını yapar. (İbrahim/37-40)
UYUŞTURULAN KURBAĞA
Çocuklarımızın önündeki en büyük tuzak, onları inançsızlığa savuracak olan projelerdir. Tertemiz dimağı ve iyi niyetliyle gençler kendilerine altın tas içinde sunulan zehri çoğu kez fark edemeyebilir. Uyuşturucu, kötü arkadaş, zehirleyen ortamlar evlatlarımızı sarmalayabilir. Farkında olmadan bu tuzağın içine düşebilirler.
Bazen yavaş ve sinsi değişimler, köklü ve tehlikeli değişimlere zemin hazırlayabilir. Siz bunu fark edemezsiniz. Fark ettiğinizde ise iş işten geçmiş olur. Bunu kurbağa deneyimiyle ibret dünyamıza şöyle sunarlar:
kurbağayı kaynayan suya koyarsanız kurbağa haşlanacağı için zıplayarak kaptan çıkmaya çalışır. Ama aynı kurbağayı yavaş yavaş ısınan kabın içine koyarsanız kurbağa ısınan suyun içinde uslu uslu haşlanmayı bekleyecektir. Bir müddet sonra kurbağa rahatsız etmeyen kaynar suyun içinde pişmeye başlayacaktır. Rehavete kapılıp tehlikeyi fark edemeyecektir. Ve bir müddet sonra kaynayan kabın içinde akıbetine doğru hızlıca yol alıp son nefesini verecektir.
İnsan için de bu böyledir. Çok ısınan suyun içine daldığınızda çırpınıp çıkmaya çalışırsınız. Ama termal havuz içinde normal bir ısıda durursunuz. Isı çoğaldıkça yavaş yavaş yandığınızı fark edemezsiniz. İnsanımızı, çocuklarımızı da böyle zehirliyorlar. Önce kutsalları itibarsızlaştırıyorlar, tepkimiz azaldıkça veya tuzağa yanaştıkça da dozu artırıyorlar. Tıpkı yavaş yavaş ısıtılan sudaki kurbağa gibi biz durumun farkına varınca da iş işten geçmiş oluyor.
TERBİYESİNE DİKKAT EDİN
Ailenin çocuğunu küçüklükten bu yana bir sanatkâr dokunuşuyla hayata hazırlaması lazım. Aslında "kötü çocuk" kelimesi beni rahatsız eden bir yargıdır. Belki yetersiz terbiye vardır. Belki yanlış yetiştirilen çocuk vardır. Anne-babanın hayat tarzı yanlışsa evladın da hayat tarzı yanlış olacaktır. Zira çocuklar, büyüklerini örnek alırlar.
Zorlamadan, her şeye müdahale etmeden, darlandırmadan çocuklarınızın gittiği, geldiği ortamı bilmenizde fayda vardır.
Duman altı olan, her türlü yanlış yönlendirmenin yapıldığı, garip ilişkiler yumağına dönüşmüş herhangi bir yerdeki bir delikanlı ne kadar doğru karar verebilir ki! Sağlıklı düşünebilir mi?
MANEVİYATI ÖNEMSEYİN
Evladınızın maddi dünyasını, eğitimini önemsediğiniz gibi manevi dünyasını da önemseyin. Onlara (yaşlarına göre) yüce Allah'ı, Hz. Peygamber'i, yüce kitap Kuran-ı Kerim'i, namazı, dürüstlüğü, helal ve haramı, kul haklarını anlatın. Bu hususlardaki hassasiyetlerini olumlu yönde geliştirin.
Evlatlarınızın her hareketine tepki göstermek yerine onlarla oturup konuşmanın yolunu deneyin. Makul isteklerine "evet" deyin. Ama inançlarına ve kişiliklerine zarar verecek şeylerin ne kadar sıkıntılı olduğunu anlatın.
ONLARA ÖRNEK OLUN
"Bir baba, evladına güzel ahlak kadar kıymetli bir şey (mal-mülk) veremez" diyor Sevgili Peygamberimiz (SAV). Kötü alışkanlıkları olan bir baba ve anne evladını güzel yetiştirmekte zorlanır.
Çocuklarınızı küçük yaşta eğitmeye başlayın. "Küçüklükte öğretilen, taş üzerine kazılmış nakış gibidir. Büyüklükte öğretilen ise buz üzerindeki yazı gibidir." Bunu Hz. Peygamber buyuruyor. Ashab-ı Kehf (mağaraya sığınan gençler), gençlikte hikmet dolu olan Hz. İsmail, Hz. Yahya bize genç yaşın değerini öğretiyor.
Çocuğunuz kime benzesin istersiniz? Eğer onun salih, sadık, karakterli, doğrucu, onurlu, edepli, baba-anneye saygılı olmasını istiyorsanız eğitimini ona göre verin. Unutmayın çocuğunuz sizi model alacaktır. Siz de kendinizi değiştirin.
SORUMLULUK VERİN
Evladınıza sorumluluk vererek kendisine güvendiğinizi gösterin. Mahallenin pazarına gitmeleri bile hayatı tanımaları için çok önemli. Numan b. Beşir der ki: "Hz. Peygamber'e Taif'ten üzüm gelmişti. Hz. Peygamber bir salkımı bana verip anneme götürmemi emretti. (Annesi muhtemelen hamileydi.) Ben de yolda bu üzümü yedim. Daha sonra karşılaştık. 'Annene üzümü götürdün mü?' diye sordu. 'Hayır' dedim. Bana 'Vefasız' dedi." Burada Hz. Peygamber hem sorumluluk verdiğini denetliyor hem de hafifçe uyarıyor. Ama Numan b. Beşir'in de çocuk yaşta yalan söylememesi son derece çarpıcıdır.
HAYVAN SEVGİSİNİ AŞILAYIN
Çocuklara verilen hayvan sevgisi onlardaki merhameti tetikler. Kedi, kuş ve diğer hayvanlara olan ilgi çocukları hayata bağlar.
Hz. Lokman'ın çocuğuna nasihati
Hz. Lokman, oğluna şu nasihatte bulunur: "Yavrucuğum, haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde yahut yerin dibinde gizlense de Allah onu getirir, mizanına koyar. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır. Yavrucuğum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir. Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir." (Lokman/16-19)
'Kaza namazı yoktur' diyen bazı ilahiyatçılar var. Ne dersiniz?
Hz. Peygamber (SAV) döneminde uyku, baygınlık, unutkanlık gibi durumlardan dolayı farz namazlarını kaçıranlara kaza yapmaları emredilmiştir. "Uyku, unutkanlık, baygınlık" hallerinde namazını kılamayanlara kaza yapmaları emredildiği için İslam fıkıhçıları, hiçbir gerekçe olmadan farz namazlarını ihmal etmiş olanlara öncelikli olarak bunun farz olması gerektiğini belirtmişlerdir. Bizce de namazlar mutlaka kaza edilmelidir. Bazı hadis kitaplarında yer alan "Kıyamette namazı eksik olanların eksikliği nafilelerle tamamlanacak" sözü de buna bir delil oluşturur.
Tevrat ve İncil'deki bazı bilgilerin Mezopotamya kaynaklı olduğunu ve buradan kutsal kitapların bilgilerinin insan ürünü olduğunu iddia edenler var. Ne dersiniz?
Bunu iddia edenler vahyin tarihi sürecini tam kavrayamayan ve çok sathi bir bilgiyle bu meseleleri çözmeye çalışanlardır. İlk vahiy Tevrat ve İncil değil ki! Yüce Allah ilk insan olarak Hz. Âdem'den bu yana 120 bin civarında peygamber göndermiştir. Bunların bir kısmı bir kavme, bir kısmı bir köye, bir kısmı bir millete gelmiştir. Ve bütün bu peygamberler, yüce Allah'tan aldıkları vahiyleri, buyrukları, öğretileri, ahlaki söylemleri, kıssaları, meseleleri insanlara iletmişlerdir. Bu bilgiler nesilden nesile bütün medeniyetleri derinden etkilemiştir. MÖ 3500-2000 yılları arasında Sümerler, MÖ 2000'de Hititler, Asurlular veya diğer bütün milletler bu bilgilerden yararlanmış ve etkilenmişlerdir. Onun için Sümerler'deki "yaradılış" veya "tufar", "insanın balçıktan yaratılması" gibi bilgileri yadırgamak yanlıştır. Hititler, Sümerler veya Asurlular elbette peygamberlerden etkilenmiş, onların öğretilerini almış ve kullanmışlardır. Bu nedenle de Tevrat, İncil veya Kuran-ı Kerim'deki bazı olayların ortak bir dilinin olması son derece normaldir. Bilakis vahyin gerçekliğini, kaynağının tek olduğunu ispatlamaktadır. Konfüçyüs'ün öğretilerinde göğün hiç mi etkisi yok? Platon'un yüce Yaratıcı'dan çok uzak olduğunu söyleyebilir miyiz? Sokrat'ın Atinalılara yaptığı müdafaasında nebevi izler yok mu? Onun müdafaasının sonunda söylediği "Kendi yollarımıza gidiyoruz. Ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangimizin daha doğru olduğunu yalnızca Tanrı bilir" sözü, peygamber vahiylerinin yansımasından başka bir şey değildir.
Sonuç olarak, Sümer-Asur-Hitit mitolojisindeki bazı bilgilerden hareketle kutsal kitapların insan kaynaklı olduğu sonucunu çıkarmak bilgisizliktir. Buradan kutsal metinlerin insan ürünü olduğu değil, tam tersine yüce Allah'ın peygamber göndermedik hiçbir nesil bırakmadığı ve erdemli bütün bilgilerin vahiy kaynaklı olduğu sonucu çıkar.
Çocuğuma Kuran'da geçen bir isim vermek zorunda mıyım?
Kuran'da geçen bir ismi kullanmak zorunda değilsiniz. Peygamberimiz "Benim ve diğer peygamberlerin isimlerini çocuklarınıza veriniz" buyurmuştur. Önemli olan verilen ismin güzel bir anlamının olması ve geleneklere ters olmamasıdır.