İnsanları bir arada tutan bazı kriterler vardır. Aile bağı, hemşerilik, aynı coğrafyada oluş, aynı dili konuşur olmak, ortak menfaatler, ticari birliktelikler ve bunun gibi birçok husus sayılabilir. Elbette bütün bunların insanı belli bir yere taşıması mümkündür. Zira bu kriterler arasında artı değer dediğimiz hususlar gibi menfaat endeksli hususlar da vardır.
Manevi değerler (aile gibi) kalıcı olabilir. Ötekilerin kalıcılığı ise karşılıklı menfaatin devamıyla bağlantılıdır. Ama bir kutsal değer var ki o hepsinden daha yüce, daha kalıcı, daha taşıyıcı ve daha asildir. Bu değer dindir. Yani bizim için İslam'dır.
DİN ORTAK DEĞERDİR
Toplumumuzun her kesiminin en güçlü ortak değeri dindir. Aslında herkesin ortak aidiyeti de dindir. Din toparlar, ayrıştırmaz. Sevdirir, ürkütmez. Kolaylaştırır, zorlaştırmaz. Ümit verir, umutsuz kılmaz. En doğru mesajı verir. Zira yüce Yaratıcı'nın mesajıdır. Hayata ait her sorun ve problemi halletme yeri dindir. Hiç kimsenin sözü kutsal bir kabul gerektirmez. Tartışılmaz da değildir. Ama dinin ve dinin Peygamber'inin (veya Peygamberlerinin) sözü, kelamı, kelimesi hariç. Bunlar kutsaldır, doğrudur. Kabulle yükümlüsün. Tabii inanıyorsan.
Bazen insanların dini samimiyetini sorguluyoruz. Doğrusu kişinin bazı sözleri, tavırları bunu haklı kılabilir. Dinin mutlak değerlerini reddeden için bu değerlendirme yerinde olabilir. Ancak yaşantısı problemli olan bir kişinin imani bir reddi yoksa burada ayağımızı gazdan çekmeliyiz. Günahkârdır o kişi, ama günahkâr bir Müslüman'dır.
ÖNYARGILI DAVRANMAYIN
İman ile amel konusunu aynı teraziye koymak doğru değildir. Bazen samimi bir tövbe kişiyi din dışından alır, imani bir noktaya getirir. Denir ki Zünnun-u Mısri kuşlara darı atan bir ateşe tapıcı (Mecusi) kadın gördü. Zünnun kadını tanıyordu. Kadına şöyle dedi: "Sen boşuna kuşlara darı atıyorsun. İmanın yok, ateşe tapıyorsun. Keşke kuşları doyuracağına kendi kalbini, yüreğini, imanını doyursaydın. Allah'a iman etseydin." Kadın şöyle cevap verdi: "Ey Zünnun! Faydası olur mu bana, olmaz mı bilmiyorum. Ama canlıları doyurmak hoşuma gidiyor. Bana faydası olmasa da ben bunu yapacağım."
Zünnun bir şey demeden oradan uzaklaşır. Ancak aradan zaman geçer. Zünnun bir gün hacca gider. Hacda, tavaf esnasında bu kadını görür. Mecusi kadın da tavaf ediyor. Kadın da Zünnun'u tanır ve şöyle der: "Beni tanıdın mı Zünnun? Mısırlı Zünnun "Evet" der. Kadın devam eder: "Hani kuşlara darı atmak fayda sağlamazdı bana? Hani boşuna yapıyordum bu iyiliği? Bu yaptığım iyilik bak beni sonunda İslam'a getirdi. Ben O'nun yarattığına merhamet ettim, O da bana merhamet etti."
Demek ki insanı bulunduğu halle değerlendirmemeliyiz. Bir şans tanımalıyız. Bir bakarsınız Allah lütfeder onu da daire içine çeker. Onun için Hz. Peygamber, "Din kolaylıktır, din kolaylıktır, din kolaylıktır" buyurdu.
NE CİMRİ OL NE DE İSRAF ET
"Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın." (İsra/29).
İslam, cömertliği ve fedakârlığı emreder. Cimriliği haram kılar. Ancak başkasına muhtaç olacak kadar saçıp savurmayı da israf olarak görür. Elini boynuna asacak kadar cimrilikten de sakındırır.
Denir ki İsra Suresi 29. ayetin iniş sebebi şu hadisedir: Hz. Peygamber, sahabeyle oturuyordu. Bir çocuk geldi ve şöyle dedi: "Annem gömleğinizi istiyor." Efendimizin evinde o anda giyeceği başka gömleği de yoktu. Çocuğa şöyle buyurdu: "Birazdan gel. Belki bir şey buluruz da annene onu verirsin." Çocuk gitti. Birazdan geri dönüp şöyle dedi: "Annem gömleğinizi ısrarla istiyor.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (SAV) kalkıp eve girdi ve gömleğini çıkarıp çocuğa verdi. Kendisi evinde o anda giyeceği gömleği olmadığından evde oturdu. Cemaate çıkmadı. Birazdan Hz. Bilal ezan okudu. Hz. Peygamber (SAV) ise namaza hemen gelmedi. Cemaat telaşlanıp durumu öğrenmek istedi. Hz. Bilal Efendimiz gidip olayı öğrendi. Bilal'in bir yerden ödünç bulduğu gömlekle Efendimiz namaza geldi. (Süyuti, Vahidi).
KÜSLERİ BARIŞTIRMANIN FAZİLETİ
Bir Müslüman, diğer bir Müslüman'la üç günden fazla küs kalmamalıdır. Elbette çok önemli bir gerekçe olmadan. Bir gün Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Size oruç, namaz ve sadakadan daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?" Sahabe, "Elbette Ey Allah'ın Elçisi, bize haber ver" dedi.
Efendimiz şöyle buyurdu: "Bu faziletli şey, küs olan iki kişinin arasını düzeltmektir. Aracı olmaktır. İki kişinin arasını bozmak ise imanı kökünden kazır." (Ebu Davud, Edeb/50; Tirmizi)
O halde aracı ol, arabozan olma.
CENNETE GÖTÜRECEK AMEL
H azreti Muaz diyor ki: "Efendimize yanaştım ve şöyle dedim: Ey Allah'ın Elçisi, beni cennete götürecek bir amel söyle." Efendimiz şöyle buyurdu: "Allah'a kulluk et, şirk koşma, namaz kıl, zekât ver, akrabalarına iyi davran."
DİRİLECEKSEK NEDEN ÖLÜYORUZ?
Varlık âlemi insan için dört aşamalıdır. Yaratılma (doğma), ölme, kabir âlemi ve yeniden diriltilme. Bu birkaç aşamalı eğitim gibidir. Tıpkı ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite gibi. İlkokul olmadan orta veya lise eğitimi gibi aşamalar olmaz. Lise eğitimini bitirmeden de üniversiteye gidemezsin. Yaratılış olmadan ölüm, ölüm olmadan kabir âlemi, kabir âlemi olmadan yeniden diriliş olmaz. Bu aşamalardan her biri ötekini hazırlar. Dünya bir imtihan yurdudur. Ahiret ise hasat yeridir. Kişi doğmadan, dünyaya gelmeden bu imtihanı yaşayamaz. Bu imtihan olmadan da cennet veya cehennem olmaz.
Cennette her istediğimiz olacak mı?
Hak ederseniz elbette. Ayette şöyle buyuruluyor: "Orada (cennette) onlara diledikleri her şey var, orada ebedi kalacaklar." (Furkan/16). Onun için siz cennette Allah'ın misafirisiniz. Allah her ev sahibinden daha cömerttir.
"İçki içen bir insanın kırk gün boyunca tövbesi kabul olmaz" deniyor, doğru mu?
Bu doğru değildir. Kişinin pişmanlık duyması bir tövbedir. Tövbe etmek için 40 gün beklemesi de gerekmez. Herkes günah işleyebilir ama tövbe kapısını kimse kapatamaz.
Müslüman'a "kâfir" demenin günahı nedir?
Allah (CC), Kur'an ve Hz. Muhammed (SAV) gibi temel esaslara iman eden bir Müslüman'a herhangi bir günahtan ötürü kâfir denemez. İmam-ı Gazali gibi âlimler, "Bir insanın dinden çıkışına 99 delil, imanına bir delil varsa onun imanına karar verilir" der. Hz. Peygamber de "Her kim bir adama 'kâfir' derse, fakat o adam dediği gibi değilse o söz söyleyene geri döner" (Riyazus Salihin, 3/259) demiştir. Bizler, elimizdeki dedektörle iman okuyamayız. İnsanların beyanını esas alırız. Ve insanların imanına bir işaret varsa onu mümin sayarız. Onun dışında hükmü ve kararı yüce Allah'a bırakırız.