Gayrimüslim adam, bir İslam ülkesine gitti. Yanında da genç kızı vardı. Genç kızın gayesi, Müslümanları yakından tanımaktı. Zira kız, dinleri incelemiş, İslam'a gönül vermiş ve Müslüman olmaya karar vermişti.
Baba-kız bir otele yerleştiler. Otelin yanındaki camiden ezan okunuyordu. Sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı ezanları. Ertesi gün gayrimüslim turist, caminin kapısına gelip oturdu. "Neden oturuyorsun?" diye soranlara, "Şu ezanı okuyanla tanışmak istiyorum" dedi.
Cemaat şaşırdı; zira ezan okuyanla ne işi olabilir ki? Biraz sonra ezan okuyan çıktı. Müezzin bir mazeretten dolayı camiye gelemeyince cemaatten biri bu eksikliği gidermek için ezan okuyormuş meğer.
Gayrimüslim adam, ezan okuyana şöyle dedi: "Arkadaş, lütfen benden şu hediyeyi kabul buyrun." Ezanı okuyan kişi bir anlam veremedi. Sordu: "Bu hediye neden? Neden bana hediye veriyorsun?" Gayrimüslim adam şöyle anlattı meseleyi:
İSLAM'A GİRMESİNİ ENGELLEDİ
"Benim kızım dinleri inceliyordu. Gönlü İslam dinine kaydı. Tekbir, salat-u selam ve dini ilahiler de dinliyordu. Kendine bir dünya kurdu. Ben onu zorlasam da ikna edemedim. Beni zorlayıp 'Beni bir İslam ülkesine götür' dedi. Biricik kızıma kızamadım. Aldım getirdim. Dün gece sabah vakti otele girdik. Yandaki camiden bir ses geldi. Ben o sesin ezan olduğunu biliyordum. Ama kızım bilmiyordu. 'Kızım' dedim 'bu ezan sesi Müslümanları namaza davet ediyor'.
Kızım hayal kırıklığına uğramıştı. Ezan sesinin daha güzel olmasını bekliyordu. Ama o an duyduğu ses hiç de cazip değildi. Zira ezan okuyan kişinin sesi güzel değildi. Kızım bu hayal kırıklığı içerisinde bir an İslam'dan soğudu. O İslam'a çağıran davetin; çok daha güzel, nağmeli, içe hitap eden, camiyi sevdiren, ezanı cazip hale getiren bir ses olmasını tahmin ediyordu. Ama bu ses kızımın bütün heyecanını dindirdi.
Tabii ki ben de bir gayrimüslim olarak sevindim. Zira kızıma yeniden kavuşmuştum. Onun İslam'a girmesine engel olduğu için bu ezanı okuyana hediye vermek istiyorum. Eğer ezanı tatlı, güzel ve namaza davet eden gönülden bir sesle okusaydı kızım İslam'a girecekti. Belki basit görünüyor ama kötü sesle okunan bir ezan bakın nelere sebep olabiliyor. Lütfen bu hediyeyi alın. Ezanı güzel okumadığınız için sizi mükâfatlandırmak istedim."
DERİN TEFEKKÜRE SEVK ETMELİ
İslam güzeldir, cazibe merkezidir. Tatlı ve makuldür. Ruha hitap eder. Sağlıklı bir aklın kabul ettiğine çağırır. Vicdanı harekete geçirir. Helal ve haramları makuldür. Hayali değildir. Hayal bile edemediğiniz manevi bir atmosfere sizi çağırır. Din böyle ama dini tebliğ edip insanlara sunum yapan bizler bunu tam yansıtabiliyor muyuz?
Basit görünen bir ezan sesi bile bir insanın din hanesini değiştirmeye sebep olabiliyor. Böyle gönülden okunan, dinleyenleri derin tefekküre davet eden, adeta yerine mıhlayan ezan, en güzel davetlerden biri değil midir?
Ezan hem namaza, hem dine, hem cemaate hem de kalbe çağırır. Yukarıdaki hadise farklı şekillerde hep anlatılır. Bunu yazıya döktüm ki, hiçbir ayrıntıyı önemsiz saymayalım diye. Bir ezan bile çok şeyin kapısını açabilir veya tamamen kapatabilir.
Ezanla ilgili verdiğim bu örnek, bilinen bir örnektir. Bu örneğin başka versiyonları da var. Burada önemli olan, bu örneğin nerede yaşandığı değil, verdiği mesajdır. Benzeri örnekler her yerde yaşanabilir.
***
Torunum sırtımda
Hz. Peygamber (SAV) bir gün namazı secdede uzattı. İnsanlar merak ettiler. O ise neden secdeyi uzattığını şöyle ifade etti: "Ben namazdayken torunum sırtıma çıktı. Hevesini alsın diye secdemi uzattım. O sırtımdan inince ben de secdeden başımı kaldırdım."
Bol secde etmek
Hz. Peygamber'e hizmet eden bir gönül insanı vardı. Adı Kab'ın oğlu Rebia'ydı. Peygamber'in arkasında tam bir gölge gibiydi. Bir gün Efendimiz sordu: "İste benden Rebia, ne istersin? Hz. Rebia şöyle cevap verdi: "Allah'ın Resulü, beni cennete girdir." Efendimiz bir müddet durdu. Sonra şöyle dedi: "Yüce Allah'a bol bol secde edip namaz kıl ki benim de sana faydam olsun."
Cennet nasıl elde edilir?
Hz. Ali, cennetin nasıl elde edileceğini şöyle açıklar: "Cennet emekle elde edilir. Boş arzuyla değil."
Bir dua
Efendimiz (SAV) şöyle dua ederdi: "Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi dinin üzerinde sabit tut."
***
Namazda Fatiha okunduğunda 'Amin' demek zorunda mıyız?
Öncelikle amin kelimesinin anlamını söyleyelim: Amin, "Allah'ım bu duayı kabul et" anlamına gelir. Hz. Peygamber (SAV) her duanın sonunda amin denilmesini tavsiye buyurmuşlardır (Buhari, Müslim). Namazdaki "amin"'e gelince... Hanefilere göre Fatiha'nın sonunda amin denilmesi sünnettir. Kişi tek başına namaz kılıp Fatiha okursa da durum budur, cemaat halinde imama uyarken de. Amini hafif bir sesle sessizce söylemek doğru olandır. Şafiilere göre ise kişi açık kıraatli namazda amini açık söyler.
Namazda Fatiha'dan sonra okunan surenin başında besmele çekilir mi?
Namaza ilk başladığımızda Sübhaneke okunur. Daha sonra besmele çekilip Fatiha okunur. Ancak Fatiha'dan sonra okunacak surenin başında besmele çekilmez.
Umreye gittim, namazdayken Kâbe'ye bakmak saygısızlık olur mu?
Kişi namazda ayaktayken secde edeceği yere bakar. Ama manevi haz alacağına eminse başını kaldırıp Kâbe'ye bakabilir.
Nafile ve sünnet namazlarının faydası nedir?
Kişi nafile ve sünnet namazlarını kılarak manen hem temizlenir hem de yüce Allah'a yakınlaşır. Farz namazı öncesinde ve sonrasında kılınan sünnet namazlar, farz namazlarda oluşan eksiklikleri giderir. Aynı zamanda sünnete devam etmek, Hz. Peygamber'in yolunda yürünüldüğüne de işaret eder. Kişi ahirette hesaba çekildiğinde farzlarda meydana gelmiş olan eksiklikler, bu sünnet ve nafile namazlarla giderilir. Bir hadiste Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: "Kişinin ahirette ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Bunları tam yerine getirmişse ne kadar iyi! Ancak farzlarda eksiklik bulunmuşsa, "Bunun nafile namazı var mı? Varsa farzlardaki boşluğu bununla tamamlayın" denir" (Tirmizi, Nesai, İbn-i Mace). Öyleyse mahşer gününde nafile namazların büyük faydası olacaktır. Buna gücümüz yettiğince devam edelim. Acil bir durumu olan kişi ise farz namazı kılmakla yetinebilir.