Bu yazımızda son olayları başka bir pencereden de ele alalım istedim. Bilinen yönüyle zaten çok konuştuk. Konuşmaya ve uyarmaya, uzmanları dinlemeye devam edin diyeceğiz elbette.
Sadece Müslümanlar değil, bütün insanlar, inançlı inançsız, bütün din, felsefe veya ideoloji sahipleri, kısacası bütün yaratılmışlar Allah'ı bilmek ve O'na ibadet etmek zorundalar.
Kur'an-ı Kerim Müslüman'a inmedi. Kur'an inmeye başladığında yeryüzünde hatırı sayılır Müslüman yoktu. Hanifler hariç, yani tek Allah'a teslim olan ve Hz. İbrahim kaynaklı tevhide inananlar hariç. Kur'an-ı Kerim insanları Müslüman etmek için indi. Ayetler indikçe inananlar çoğaldı, Kur'an-ı Kerim indirdiği ayetlerle de bu müminleri doğruya, düzgün olmaya, Allah'ı bilmeye, kısacası Müslüman olmaya çağırdı. Kur'an-ı Kerim bir insanlık kitabıdır.
Arap'ın, Acem'in, Türk'ün, İngiliz'in, Kürt'ün kitabı değil, insanım diyen herkesin kitabıdır. Bu nedenle Kur'an'daki uyarılar veya Hz. Peygamber'in sözleri beni bağladığı kadar Hristiyanı da, Yahudiyi de, Brahmanisti de, Şintuisti de bağlar. Bu sözlerden hoşlansın veya hoşlanmasın bu hakikatle burada yüzleşmese de, ahirette herkes yüzleşecektir. Ateist olsun, Deist olsun hiç fark etmez. Bu iş insanların keyfine bırakılmayacak. Kararı Yüce Allah verecek.
İnsanlık azdı, uyarılıyor
Küçücük bir virüs. Bütün dünyayı eve kitledi. İnsanlar korkuyor. Telaş var. Kucaklaşamıyorsun. Tokalaşamıyorsun. Aile içinde bile uzak duruyorsun. İşin uzmanları bunu öneriyor. Dinlemeliyiz. Hayati bütün merkezler tedbiren, sistemlerini bloke ettiler. Uzmanlar sürekli olarak uyarılarda bulunuyorlar. Uluslararası hava ve kara trafiği durma noktasına geldi. Alışveriş merkezleri boşaldı. Dünya savaşlarından sonra böyle bir hadise görülmemişti. Hastaneler, laboratuvarlar bu virüsü alt etmek için harıl harıl çalışıyorlar. Virüsün mutasyonundan korkuyorlar. Kısacası insanlığa dehşet hakim. Neden?
Bütün dünyayı idare etmek gayretinde olan, hükümetler deviren, devletler kuran, dilediğini öldürüp, dilediğini yaşatan (!) güçler acziyet içinde!
Neden?
Bir virüs yüzünden. Bu işin bir yönü. Elbetteki önemli. Hem de çok.
Ama sizce mesele sadece tabii veya organize bir virüs mü? Ya azgın ve şımarık insanların hayatına tebelleş olmuş ahlaki virüs! Ya kendinden başkasına hayat hakkı tanımayan ahlaki zaafiyetler. Ya insafsız, ahlaksız, vicdansız, zevkine tapınan seçkin insafsızlar.
İnsanlarda kendini bilmezlik, lüks tutkunluğu, takıntısı, özenti, "onda var bende niye yok" isyanı, merhametsizlik, hor görme, günahı önemsememe, azgınlık, yoldan çıkışlar. Evet, kendimizi tanımaz olduk. Yoksa haşa Allah'ı mı deniyoruz? Sabrını mı test ediyoruz? Hamdı, şükrü unuttuk. Şükredin diyeni linç ettik. Nimetleri görmüyoruz. Nimeti inkar eder olduk.
***
Elimizle felaketlere sebep oluyoruz
Rum suresinin 41. ayeti manzarayı tarif ediyor:
"İnsanların kendi eliyle yaptıklarından dolayı, karada ve denizde fesad, bozulma çıktı. Nihayet Allah, onların yaptığı kusurların, günahların bir kısmının cezasını onlara tattırdı. Umulur ki dönüş yaparlar." İnsanlık; Allah'ın buyruklarını umursamazsa, küresel bazda talan ile düzeni bozarsa, fesatlık ve fırsatçılık yaparsa, mazluma sessiz kalırsa, tükenmiş mazluma el atmazsa, doğayı tahrip ederse, menfaatine tapınırsa, kötülükten vazgeçmezse Allah onları felaketlerle imtihan eder. Belki tepeden tırnağa sarsar.
***
Allah, zalimlerden habersiz değil
"Sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor!" (İbrahim, 42)
Bugün bir virüsün yol açtığı dehşet. Ya O hesap günü! Düşünebiliyor musunuz? Bence ibret alacak, düşünecek zaman var henüz.
"O gün kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır. O gün, onlardan her bir kişinin kendisine yetecek kadar işi ve derdi vardır." (Abese, 34/42)
Allah ihmal etmez, Allah imhal eder. Yani, Allah unutmaz, Allah erteler. Ve biz; dünyanın bütün günahkarları, hatalı olanları, çirkinliklere sessiz olanları, zulme göz yumanları, hangi dine mensup olurlarsa olsunlar bu yanlışlara ortak olanları, hepimiz deneniyoruz. Daha çetin imtihanlara muhatap olabiliriz. Dilerim Rabbim sadıkların duaları hürmetini bizleri affeder ve bağışlar.
***
İki yıla sığan felaketler
Son birkaç yılda yaşadıklarımızı düşünün. Deli dana, kuş gribi, domuz gribi, kene belası, çekirge istilası, karınca istilası, depremler, iklimlerin değişmesi, korona, tsunamiler, bereketsizlik, kaos, anarşi, radikalleşme ve daha yığınla bela. İlerde karşılaşacağımız yeni sıkıntıların habercisi gibi durmuyor mu?
***
Daha önce duyulmamış hastalıklar olacak
Bugünün virüsü: "Korona". Yarın hangi hastalık? Hangi sıkıntı? Bilemiyoruz. İnşallah hiç biri olmayacak. Peki düne kadar bilmediğimiz onlarca hastalık yeni çıkmadı mı? Kıyamete kadar devam edecek bu süreç.
"Elbette Allah, yarattığı her hastalığın çaresini, tedavisini yaratmıştır." (Ebu Davud, Tıbb,11:3874)
Hastalıkların iki tedavisi var.
Birincisi; ilaç, tedavi, tedbir ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. Akılla hareket etmek.
İkinci tedavisi ise dua ve direnç. Bunlar tamam.
Ancak tarih boyunca, nice ümmetin, zulüm, haksızlık ve adaletsizlik yüzünden helak olduğunu biliyoruz. Bunları da gidermek zorundayız. Ahlak ve dürüstlükle. Hz. Peygamber'e kulak verin. Açıkça konuşuyor. Hz. Peygamber sözünü sakınmıyor. Sakınmaz da. Yeter ki duyacak, işitecek kalb ve kulak olsun.O, söylenmesi gerekeni söylüyor. Öteleyenler ve erteleyenler düşünsünler. Hz. Resulü dinlemeyenler kendi cehaletine yansın.
"Bir milletin içinde zina-fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet (topluluk) bu günahı aleni olarak işlediğinde - mutlaka içlerinde Taun hastalığı ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde vukuu bulmamış hastalıklar yayılır." (İbni Mace, Fiten, bab:22 hadis:4019)
Bu ifadeler bizim değil Hz. Resulallah'ın ifadeleridir. Daha öncede ifade ettiğim gibi, bu sözlerin yani Kur'an'ın ve sünnetin muhatabı bütün insanlıktır. Sadece iman edenler değil. Eşik aşıldığında, Allah'ın yeryüzüne koyduğu ve çizgileri konulmuş ilkeleri çiğnediğinde, neyle muhatap kılınacağımız hiç bilinmez. Hz. Nuh'un tufanı, çekirge ve kan belası, Ad ve Semud kavimlerinin helakı, seslerle yok edilen ümmetler, sarsıntılarla yok edilen şehirler masal ve efsane değil. Kur'an'ın bildirdiği, arkeolojik kalıntılarla ortaya koyduğu hakikatlerdir. Kur'an bütün nübüvvet tarihini göz önüne seriyor ki anlayan anlasın. Masal diyen ise, kendine yazık etmeye devam etsin.
***
Cuma ve gönüllerdeki burukluk
Ezanlar okunuyor. Camiler açık. Hamd olsun. Ancak tedbiren namazlar camide vakitlerinde, cemaatle büyük topluluk halinde kılınmayacak. Cumalar da. Müminler Cuma namazı yerine öğle namazını kılacak. Kabe'de tavaf kontrollü yapılıyor. Ben sadece şu soruyu kendimize sormamız gerektiğine inanıyorum. Cuma'dan ve cemaatten ayrı kalmamız da ayrı bir ders değil mi bize. Bundan sonra Cuma ve cemaate gönlümüzü daha çok bağlamalı değil miyiz? Kendimizle hesaplaşmalıyız. Neler oluyor? Ne yapıyoruz? Dünyaya bu kadar mı müptela olduk? Bu kadar mı bir şeylere daldık. Birbirimize ters bakar olduk. Sevgisizliğe kandık. Dillerimiz keskinleşti. Yollarımız aynı olsa da kalplerimiz kapıştı. Bize ne oldu? Bu hadise bizi kendimize getirecek mi?
***
Uyarıları önemseyerek virüsü yeneceğiz
Sağlıkçıların, uzmanların bütün uyarılarını önemseyelim. Hijyene dikkat edelim. Kucaklaşmayalım, tokalaşmayalım. Aksi halde kul hakkına da girmiş oluruz. Günde beş kez abdest alıyoruz. Her ihtiyaçtan sonra sabunla ellerimizi yıkıyoruz. Su kullanıyoruz temizlenmede. Bunun için dikkat ediniz virüsün bize bulaşması daha çok yurtdışından kaynaklandı. Bu vesileyle dilerim ki namaza daha çok bağlanırız. Su ile temizliğimizin ne kadar önemli olduğu bir daha anlaşıldı. Son not olarak şunu da eklemek isterim: Virüsün çocuklara ve belli yaş grubundan daha çok olgunluğa varanlara bulaşması da ayrıca düşündürmeli.
Bu arada bulaşıcı hastalıklarda Hz. Peygamber'in karantinayı emrettiğini unutmayalım. Veba'nın olduğu yere girmeyin, oradan çıkmayın dediğini biliyoruz. Hz. Ömer, Şam'a gittiğinde orada çıkan "Amvas" vebasını duyunca geri dönmüştür.
***
Dünyanın muktedirleri iki yüzlü
İnsanların günah dosyası günden güne kabarıyor. Kıyıya vuran Aylan bebeğin cansız bedeni! Ya "Sizi Allah'a şikayet edeceğim" diyen Suriyeli çocuğun ölümden önceki son sözleri! Ya Hindistan'da karınları deşilen kadınlar! Çin ve diğer ülkelerde Müslümanlara uygulanan zulüm! Allah'a yükseltilen beddualar! Ya Yunanistan'a geçmeye çalışan kadınlar ve çocukların da içinde bulunduğu botları devirip ölmelerini sağlamak için çabalayan medeni ve modern batılıların yaptıkları. Mültecileri iç çamaşırlarına kadar soyup kırbaçlayan ve paralarına el koyan medeniyet tüccarı batılılar!
Sanmayın ki Allah, yaptıklarınızdan gafildir! Ya Ortadoğu'nun keyfinden bir gram taviz vermeyen yöneticileri. Ya Müslümanlıkla ilgisi kalmamış sözde Müslümanlar. Hz. Musa'nın sözleri hiç mi aklınıza gelmiyor? Ey Müslümanlar. Hristiyanlar, Museviler! Ve ey hiçbir şeye inanmayanlar.
"Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak edecek misin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla. Ve bize acı. Sen bağışlayanların en iyisisin." (A'raf 155/156)
Bu sözlerin muhatabı sanmayın ki sadece Müslümanlardır. Bu sözlerin muhatabı, her kitabı olan din mensubu, her totemi olan, her inanan veya inanmayandır. Her kitabı olmayan din mensubu! Aklı olan, aklı eren herkes. Belanın da mükafatın da muhatabı insanlık. İnsanoğlu, Adem oğlu. Herkes. Hepimiz. Hepiniz. Kendini en günahkar sayan da, kendini cennetin sakini gören de. Hepimiz sorgulanacağız. Peygamberlerin dahi sorgulanacağı ( Araf, 6) o çetin günden kim kurtulabilir.
Ya Avrupalılar. Düne kadar memleketlerinde Müslümanları istemiyorlardı. Camilere baskı uyguluyorlardı. Şimdi ise birbirlerini istemiyorlar. Birbirlerine sınırları kapatıyorlar. Düşündürücü değil mi? İbret verici değil mi?
***
NOT:
CUMARTESİ AKŞAMI MİRAÇ KANDİLİ. BU GECE SAAT 23:15'TEN İTİBAREN ATV'DE CANLI YAYINDAYIZ. O GECE, GECEYİ DEĞERLENDİRİP DUA EDECEĞİZ. EKRAN BAŞINDA BULUŞALIM.