Yüce Allah, Elazığ ve Malatya'yı etkileyen ve 41 vatandaşımızın vefatıyla sonuçlanan felaketin benzerinden hepimizi korusun. Vefat eden kardeşlerimize Yüce Rabbimizden rahmet dileriz. Ülkemize geçmiş olsun. Allah memleketimizi korusun.
Deprem sırasında ve sonrasında ülkemize insanının gösterdiği muhteşem birlik ve beraberlik acıları biraz olsun hafifletti. Engin gönüller buluştu.
Gözyaşları döküldü. Dualar yapıldı. Göçük altında kalanlar, ümitlerini yitirmediler. Her kesimden, herkes elinden geleni yaptı.
Deprem ve kader birlikte anılıyor, "Deprem kader midir?" diye soruluyor. Kaderden ne anladığımıza göre değişir bu. Kader; Yüce Allah'ın olacak olan her şeyi ilmi ezelisi ile bilmesi ise elbette her şey kaderdir. Bugün ve yarın ve sonrasında olacak her şey kader çizgisi içindedir. Ama kaderden anladığımız, tedbir almadan olacak felaketi kadere yüklemek ise bu yanlış bir kader anlayışını ifade eder. Tedbir almadan tevekkül olmaz.
Sahabeler Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e sordular: Kader yazılıp mürekkep kurudu mu?
Efendimiz cevap buyurdular: Sizin amelinize göre.
O halde bizler felaketler gelmeden tedbir almak zorundayız.
İlmin, teknolojinin, aklın, vicdanın ve duanın birleştirilerek geleceğe adım atmamız lazım.
Depremden kaçmak mümkün değil. Bilim adamları ülkemizin deprem kuşağında olduğunu söylüyorlar.
O halde vakit harcamadan nasıl hazırlanırız, yıkımı ve can kaybını nasıl azaltıp mücadele ederiz diye gayretlerimizi birleştirmemiz lazım. Ayrı gayrı düşünmeden.
Deprem ve felaket fırsatçısı ahlaksızlara, fitnecilere ve şarlatanlara zemin bırakmamalıyız.
Bundan sonrasında söz elbette uzmanların. Hem deprem ve hem de şehir uzmanlarının, mühendislerin konuşması ve işbirliği içinde tedbirler almaları gerekiyor.
Rabbim ülkemizi, insanlarımızı korusun.
Bazılarında oluşan din nefreti
Bazı insanlarda inançsızlığın yanında 'inanç' nefretinin oluştuğunu görürüz. Bu yeni bir hastalık. Bu tür insanlar;
Allah, kitap, peygamber, ezan, cennet, cehennem, Müslüman, dindar gibi bütün kavramlardan rahatsızlık duyarlar. Sebebini çözmek zordur. Bazı Müslümanların sağlıksız dini yaşantıları bunu tetikliyor dersek çok isabet etmiş olmayız. Zira her inancın samimi olanı da var, samimiyetsiz olanı da. Bu bahane değil.
Belki de dini kavramlar inançsız insanlarda, ahiret, hesap, cehennem, mahşer, yeniden dirilme gibi zor dönemeçleri hatırlatıyor.
Bu da hazırlıksız oldukları için bu tür insanları geriyor olabilir.
Dini etkin şekilde yaşayan veya temsil ettiği zannedilen insanlar da bu tür hasta insanların hedefi olmuştur.
Bu noktada Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bu sözü bize farklı bir pencereden bakma imkanı veriyor. Peygamberimiz;
Müslümanların etkisini şöyle tanımlıyor: Mümin o insandır ki siz onu gördüğünüzde Allah'ı hatırlarsınız. Siz mümini gördüğünüzde size Allah'ı hatırlattığı için sevinirsiniz. Isınırsınız.
Yüzünüz güler. Kalbiniz ferahlar.
Kucaklarsınız. Neticede ortak bir tarafınız var. Size Allah'ı, siz de ona Allah'ı hatırlatırsınız.
İnançsız kişi ise mümini gördüğünde mümin kişi ona Allah'ı hatırlattığı için daralır. Yüzü düşer.
Kalbi nefretle çarpar. Kinlenir.
Nefesi daralır. Çirkin bir bakış fırlatır ve uzaklaşır. Garip bir hal elbette.
Not: Bu elbette her inançsız için geçerli değil.
Şeytana karşı uyanık ol
'Ey Ademoğlu! Şeytan anne-babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık. (Araf, 27) Şeytan Hz. Adem ve Hz. Havva'ya çetin bir tuzak kurdu ve onları aldattı. Bildiğiniz gibi Hz. Adem ile Hz. Havva yasaklanmış meyveyi yediklerinde üzerlerindeki elbiseler sıyrıldı. Cennetten çıkarıldılar. Burada sözümüz bizim gibi günahkar Müslümanlara veya inançsızlara; bir düşünün, Allah yasakladığı meyveye elini uzatan peygamberini cennetten çıkarıyorsa, ya yasakladığı işleri yapan normal kullarına neler yapar. Varın siz düşünün. Hesabınızı iyi yapın. Yapın da ona göre ya itaat edin veya isyan edin!
Veda eder gibi namaz kıl
Hz. Peygamber (s.a.v.) gönülden ve içten olan namazı tarif ederken şöyle buyurdu: "Biraz sonra hayata veda eden kişinin namazı gibi namaz kılın." Düşünün! İki rekatlık bir ömrünüz var. On dakika sonra öleceksiniz. Hesaba, mahşere ve kıyamete hazırlanın diye gömüleceksiniz. Nasıl bir namaz kılardınız. Elbette içten, takva ve ihlas dolu bir namaz kılarsınız. Belki gözyaşı ve pişmanlık dolu bir namaz kılacaksınız. Bu namazın çok uzun bir namaz olmasını da isterdiniz. Böyle bir veda namazı kılardınız. Onun için Efendimiz makbul namazı, "biraz sonra ölecek olan kişinin kılacağı namaz gibi" örneği ile tanımlıyor. Kendi namazınız ile bu namazı kıyaslayın.
Hz. Adem'in kabrinin yeri belli mi?
İnsanlığın atası ve ilk peygamber olan Hz. Adem, İbn Kesir'in ifadesine göre vefat ettiğinde yıkama, kefenleme ve gömülme işlemi melekler tarafından yapılmıştır. Yine ona göre Hz. Adem Hindistan'da cennetten indirilirken indiği dağa yakın yerde defnedildi.
Bunun yanında Mekke'de -Safa ve Merve yakınındaki- Ebu Kubeys dağına veya Kudüs'te Beytü'l Makdise gömüldüğü rivayetleri de vardır.
Nafile oruç tutuyorum.
Kan vermek orucu bozar mı?
Kan vermek orucu bozmaz.
Zaruret halinde tetkik için kan verebilirsiniz. Ancak kan vermeniz durumunda halsiz düşecek olursanız bu durumda kan vermeniz mekruh olur. Zaruret halinde kan verirsiniz, halsiz düşecek olursanız da orucunuzu bozarsınız.
Zekatımızı minare, cami veya yol yapımı için verebilir miyiz?
Bu tür yerlere zekat verilmez.
Bu tür mekanlara verilen para zekat yerine geçmez, sadaka olarak kabul edilir. Zira zekat müesseselerin değil, insanların hakkıdır. Tevbe suresinin 60.
Ayeti kimlere zekat verileceğini belirtiyor. Bu ayetteki 8 sınıfın hepsi durumu iyi olmayan, muhtaç olan kişilerdir. Müesseseler, bina ve yapılar değil. Zekatta fakirin temliki önemlidir.
Kesilmeden ölen koyunun eti yenebilir mi?
Kesilmeden ölen koyun, keçi, sığır, tavuk gibi hayvanlar murdar sayılır. Ve etleri yenmez. Bu konuda Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: De ki, Bana vahyolunanda leş, veya akıtılmış kan yahut domuz etinden -ki pisliğin kendisidir- başka haram kılınmış bir şey yoktur. (Enam, 145) Başka bir ayette de konu ele alınır: "Allah size ancak ölüyü (leşi) kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. (Nahl, 115) Maide 3. ayette konu ile ilgilidir.
Neticede Kur'an-ı Kerim murdar hayvanının etini yemeği haram kılıyor. Bir Müslüman kesilmeden ölen bir koyunu yiyemez. Ama bilmeden yemişse bundan sorumlu olmaz.
Peygamberimizin namaz duaları
Allah'ın elçisi farz namaz kılacağı zaman, tekbir aldıktan sonra şu iki ayeti okurdu:
"Doğrusu ben, tek Allah'a inanan bir kimse olarak, gökleri ve yeri yoktan var edene yüzümü çevirdim.
Ben Allah'a şirk koşanlardan değilim." (Enam,6/79) "Benim namazım da, ibadetlerim de, hayatım ve ölümüm de yalnızca alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun eşi ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum.
Müslümanların ilki de benim." (Enam, 6/162-163) Rükuda dua Rükuda iken şu duayı okurdu:
"Allah'ım ben sadece sana rüku ettim. Sadece sana iman ettim. Sadece sana teslim oldum.
Gözüm, kulağım, beynim, kemiklerim ve sinirlerim hep sana boyun eğdi." Rükudan doğrulunca şunları söylerdi: "Allah'ım! Gökler ve yer dolusu, gökle yer arasındakiler dolusu, onların dışında olup da senin dilediğin şeyler dolusu sana hamdolsun." Secdede dua Secdede ise şu duayı ederdi:
"Allah'ım! Sadece sana secde ettim. Yalnız sana iman ettim; sana teslim oldum. Benim yüzüm kendini yaratıp ona şekil veren, kulağını ve gözünü vareden Rabbine secde etti.
Yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir." Tahiyyatta, selam vermeden önce şöyle dua ederdi:
"Allah'ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin.
Senden başka ilah yoktur."
Yolculuk duası
Allah'ım! Yolculuğun yorgunluk ve sıkıntılarından, yoldan kötü bir şekilde dönmekten, iyi halden kötü hale düşmekten mazlumun bedduasından, geride bıraktığım mala ve aileye gelecek kötülüklerden sana sığınırım.
Kuşu özgürlüğe uçurdu
Bağdatlı Cüneyd'e tabiattan avlanan bir kuş -diri olarak- hediye edildi. Kuş ender bulunan pahalı bir kuştu. Bir gün Cüneyd bu kuşu kafesten çıkarıp tabiata saldı. Dostları Cüneyd'in bu tavrını anlamakta zorlandılar.
Sordular: Neden hediye ettiğimiz bu pahalı kuşu salıverdin?
Cüneyd şöyle dedi: Salıverdim.
Hürriyetine kavuşsun istedim. Zira bu kuş kendi diliyle sanki bana, "Cüneyd! Sen dostlarınla sohbet ediyor ve yalnızlık çekmiyorsun. Beni ise dostlarımdan mahrum ediyorsun.
Bu merhamete sığmaz" dedi. Ben de onu salıverdim.
Denir ki, Cüneyd'i ölümünden sonra bir dostu rüyada gördü. Sordu:
Sana nasıl muamele edildi. Cüneyd şöyle cevap verdi: Bir zamanlar dostlarına kavuşsun diye salıverdiğim kuşa gösterdiğim merhametten dolayı bana da merhamet edildi. Bana şöyle dendi: Sen nasıl kuşu saldınsa biz de seni saldık.
Seni cehennemden azad ettik.
Belayı sadaka ve duayla savuştur
İnsanoğlu önünde nelerin olduğunu bilemez. Ancak ileride gelebilecek sıkıntıları sadaka ve duayla savuşturabileceğimizi biliyoruz. Neticede her şeyin kararını veren Yüce Allah'tır.
Geleceği de biz bilemeyiz. Geleceğin kararı ve hükmü de Allah'a aittir.
Efendimiz, "Az sadaka çok belayı savuşturur" buyuruyor.
Zira sadaka ile yardım ettiğiniz kişinin gönülden duası kötülük ve musibetlerin kapısını kapatabilir. Dua isteyin ve dua edin. Hiçbir insanın duasını küçümsemeyin. Yüce Rabbimizin muhteşem kainatında hangi ayrıntının hangi ayrıntıyla çözüleceğini sadece işin Rabbi, yaratıcısı olan Allah bilir.