Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Tebessüm edin, gülümseyin

En kolay şeyi ihmal ediyoruz. Ve en zor şeyi yapıyoruz. Gülümsemek kadar kolay bir şey olabilir mi? Yüce Rabbimizin razı olduğu, Hz. Resul Efendimizin emrettiği bir şeydir gülümsemek. Hatta gülümsemek sadaka sayılmıştır.
Hz. Ali, Peygamberimize, "Maddi durumum iyi değil. Zekat -sadaka- veremiyorum. Bunun yerine sadaka sayılacak ne yapabilirim?" diye sorduğunda Efendimiz (s.a.v.) "İnsanların yüzüne gülümse" buyurdu.
Tanıdıklarımızı görünce yüzümüz sevinçle parıldar. Hasbihalde bulunuruz. Sıcak temasımızı esirgemeyiz. Ama tanımadığımız veya yakınımız olmayana bırakın tebessümü; zaruri olan merhamet bakışımızı bile esirger olduk.
Geçenlerde birkaç günlüğüne Medine'ye gitmem gerekti. Uçağa bindim. Yolcuların hepsi Medine yolcusu. Ancak yüzler birbirlerine soğuk. Sıcak temas yok. Herkes kendi dünyasıyla, ailesiyle hemhal. Ama belli ki başkasının hali -ahvali- başkalarını hiç ilgilendirmiyor. Orada bulunanları zoraki uçağa bindirilmiş, meçhule giden yolculara benzettim bir an! Ne bu ruhsuzluk. Ne bu soğukluk. Hayret ettim. Adam yanındakine selam vermiyor. İmkan bulsa sağını solunu insansızlaştıracak. Kendi kabuğuna çekilmiş. Kendi dünyasına. Bunu sakın tasavvuftaki halvet haliyle karıştırmayın. Gördüğüm bu hal sevgiden, dostluktan, merhametten uzaklaşmış şerr bir halvet sayılabilir ancak. Halbuki hepsi aynı manevi yolculuğu paylaşıyorlar. Benim bildiğim helalleşilmeli, selamlaşılmalı, tebessüm edilmeli; sıcak bir bakış paylaşılmalı, ihtiyaçlar giderilmeli. Kısacası orta paydada ortak bir payda yakalanmalı.
İnsanlar birbirlerinin eksiğini, hatasını görmeye endekslenmiş gibi. Kıskançlık, haset, kin, nefret, çekememezlik, dünyevileşmede ölçüsüz yükseliş, ahiret inancının zayıflığı, helal mi haram mı diye düşünmeden para kazanma hırsı insanların tabir yerindeyse iflahını kesmiş gibi. Dünya Müslümanlarının problemlerine gösterilen lakaytlık, önemsemez duruş bizi öylesine sarmalamış ki, kendimizden başka şey görmez hale geldik.
Efendimiz bu hali bir savruluş dönemine adres gibi sunmuş asırlar öncesinde "Sizi vehn kaplayacak" diyerek. Oradakiler sordular Vehn nedir? "Ölümden ve hesaptan nefret ediş" diye tanımladı. "Dünya sevgisi ve ölümden nefret" duygusu diye tanımladı. Aslında olan şey tam dedikleri gibi. Korkarım ki Allah bizi bize terk ediyor. Bu ise tam bir felaket olur.

***

İnsanları doyurun

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kilit cümlelerindendir: "İnsanları doyurun" emri. Açların, ihtiyacı olanların çoğaldığı bir dünyada huzur olmaz. Yüce Allah mazlumların hakkını alır. Ya huzursuzluk, ya kargaşa, ya mutsuzluk, ya ayrışma veya başka şeylerle insanı imtihan eder. Dünyaya bakınız. Gelir dağılımındaki uçuruma bakınız. Afrika ülkelerinde her yıl açlıktan ölen yüzbinlerce çocuğun istatistiğini okuyunuz, lokmalar boğazınıza dizilir. Midenize kramplar girer.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Medine toplumuna verdiği ilk mesajlardan biridir. Aç kimseyi bırakmayınız.
İslam ülkelerinin -varsa tabi- ortak bir zekat fonu oluşturduğunu düşünün. Ve herkesin bu güvenilir fona zekat, teberru, sadaka aktardığını var sayınız. Bir anda dünyada bir çok mazlumun ihtiyacının giderildiğine şahit olacaksınız.
İnsanları doyuranımız var. Daha doğrusu; tanıdığı, akrabası olanı doyuran var. Ama kimsesi olmayan, köşede kalan nicesi var, ki onlar bu iyilikten nasip almıyorlar. Diyeceksiniz ki, iyi ya barı akrabasını doyuruyor. Haklısınız. Hiçbir şey yapmayana göre haklısınız. Ama bu emrin hedefi, yer yüzünde aç, muhtaç, dilenen bırakmamaktır. Irk, cins, cinsiyet, aidiyet düşünmeden herkese ulaşmak.

***

Selamı yayın

Peygamberimiz Medine'ye hicret ettikten sonra insanlar bu yeni dini öğrenmek için öbek öbek Peygamberimiz (s.a.v.)'i sarmaladılar. Etrafında oturup O'na sorular sordular. Sohbetini kaçırmamaya gayret ettiler.
Bu insanlardan birisi de Yahudi din bilgini Abdullah bin Selam isimli saygın kişiydi. Abdullah bin Selam bu karşılamayı şöyle anlatıyor:
Sessizce yaklaştım O'na. Yüzünün aydınlığı dikkatimi çekti. Kendi kendime, "Bu yüzün sahibi yalan söylemez" dedim. Sonra sözlerine kulak verdim. Baktım şöyle öğüt veriyor: "Ey insanlar selamı yayın. Yemek yedirin, akrabalık bağını güçlendirin, insanlar uyurken gece namazı kılın. Selametle cennete girin." (İbn Mace, 3251)
Selamı yaymak, güven ve güvenceyi yaymaktır. Zira selam verdiğin kişiye aslında "Benden sana asla zarar gelmez" demek istiyorsun. Selamın mesajı bu. Fakat çevreye bakın. Selamı da anlamından çıkardık. Tanıdığımıza selamı veriyoruz. Tanımadığımıza ise bakışı yayıyoruz. Selamlarda rutin bir mecburiyet var gibi. Sıcak, samimi, Allah için olan, kucaklayan, dert gideren, içi ferahlatan selam yerine klişe cümlelerle geçiştiriyoruz. Siz bütün bu ihlastan yoksun durumun inadına sıcak, içten dua anlamına gelen selamı yayın. Özellikle de tanımadıklarınıza.

***

Akrabalık bağını güçlendirin

Zor ve iyi günde bir de bayramlarda ailecek bir araya geliyoruz. Bu güzel bir gelenek. Ancak istenen bu değil. Aileler ve akrabalar arasında ciddi bir dayanışma olmalı. Yanlışlar giderilmeli, iyilik yaygınlaşmalı. Akrabalarımızın yanında olmalıyız ama şer, kötü ve haksızlıkta yanlarında olamayız. Tanıdık tanımadık ne olursa olsun haktan, adalet ve hakkaniyetten yana olmalıyız. Nizam adaletle korunur. Bir kavme, aşirete, millete olan kızgınlığımız bizi adaletten dışarıya taşıyamaz.
Akrabalık dedikodu vesilesi olmamalı. Ama bir çok ailevi krizin altında akrabaların birbirleri aleyhindeki haset, dedikodu ve boş sözlerinin olduğu da aşikar.

***

Haset ve dedikodu imanını kemirir

Çağımızın en yaygın ve zehirleyici hastalığı haset ve dedikodudur. Müslümanlar arasında da maalesef bu hastalığa yakalanan çoktur. Haset en ucuz ve en tahrip edici hastalıktır. Bir çok insanda vardır ama, buna kapılmadan kendini sıyırabilen insan da çoktur.
Biri bir yalan uydurur. Yüzbinlerce insan da bu yalanın peşine takılır. Küçük bir yalan kar topuna dönüşür ve haset ile dedikodu yapanı cehenneme taşıyan bir vagona dönüşür.
Kuran-ı Kerim, "Diline hakim ol" der. "Gelen haberi araştır" der. Göz, dil, el, kulak sorumludur. Dedikodu bir anlık sahibine günah şehveti verir, sonra bütün bir dünya ve ahirette kendini helak eden bir belaya dönüşür. Dedikodunun, haset ve yalanın gerek dindar gerekse de dindar olmayan insanda olduğunu görüyoruz. Bazı bu hastalığa kapılanlar özel görevlilerdir. Onlara kötü algı oluştur emri verilmiştir. Onlar da çöplükte gezen virüsler gibi zehirlerini aşılarlar bu dünyada. Ahirette ise çekecekleri vardır. Bir kısım dedikoducu ve hasetçiler ise, nefislerine mağlup olan basit insanlardır. Neticede, herkes, her nefis söylediğiyle ahirette yüzleşecektir. Söylediğinin bedelini ödeyecektir.

***

İnsanlar uyurken namaz kılın

Peygamberimizin tavsiyelerindendir: İnsanlar derin uykuda -belki derin gafletteyken- siz secde ediniz. Zira; namazla Allah'tan bağış istenir. Secdeler Allah'a en yakın olunan zamanlardır. Beş vakit namaz dışında, bazı geceler bol bol ve uzun uzun yakarış için teheccüd namazını alışkanlık haline getirin. Şeytanın size vesvese vermesine müsaade etmeyin. Şeytan size iyi değil, kötü örnekleri gösterir. Sizi de kendi cemaatine katmak ister. Şeytanın hileleri, tezgahları çoktur. Şeytan bir avcı gibi siper alır ve zayıf anınızı kollar. Zehirli okunu atmak için. Şeytanı şeytanla meşgul et. Kendini ise Allah'la meşgul et.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA