Hz. Peygamber (s.a.v.)'in peygamberlikten önceki ismi 'Muhammedül Emin' yani 'Güvenilir Muhammed' idi. İlginç ve önemli olan ise bu ismi, sıfatı Mekkeli putperestler Abdullah'ın oğlu Muhammed (s.a.v.)'e vermişlerdi. Henüz 25 yaşında, ticaret yapan bir delikanlı. Ama öylesine etkiledi ki çarşıyı, pazarı, ticareti bir anda her yerde adı anılır oldu. Güvenilir Muhammed! Peygamberliğinden yıllarca önce.
Sonraları onunla mücadele ettiler bu ismi uygun görenler. Ama hiçbir zaman 'hain', 'güvenilmez', 'aldatan' demediler. O'nun ölüm kararını verirken bile en değerli eşyalarını O'nun himayesine vermişlerdi. Yediemin gibi. O, en değerli dünyalığa haram yolla el uzatmaz.
Ticaret haktır. Kazanç kutsaldır. Kazancın onda dokuzu ticarettedir. İslam veren el olmayı teşvik eder. Fakirliği hiç övmemiştir. Fakiri kucaklamıştır. Zengini övmemiştir. Zenginliğe hayra vesile olduğu için sıcak bakmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) yıllarca ticaret yaptı. Kazandı. Harcadı da. Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman bin Avf ve nice zengin sahabi Efendimizin yanında oturdular. Kazandılar, harcadılar, yardım ettiler.
Ama en önemlisi 'güvenilir' insan oldular.
Müslüman Aldatmaz
Müslüman güvenilir insan olarak anılmalıdır. Böyle olması gerekir. Hem görünüşü, hem ticareti, hem söz ve ahdi ile güvenilir olmalı. Hem de helal kazancı ile.
Müslüman rüşvetten, haramdan, sahte iş yapmaktan, faizden, başkasının çaresizliğinden faydalanmaz. Çünkü her şeyi burada bırakıp öteki alemde her şeyden sorgulanacağını bilir. Karşıdakine güven verir. İtimat telkin eder. Ortağını kendinden önceye alır. Bu hususta da örneğimiz Hz. Resul Efendimiz (s.a.v.) olmalıdır.
Kitaplarımız şöyle nakleder;
Efendimiz bir yolculukta karşıdan gelen kafiledeki bir deveyi beğendi. Fiyatını sordu. Söylenen rakamı da hemen kabul etti. 'Birazdan parasını gönderirim' diyerek deveyi alıp götürdü. Oradakiler O'nu tanımıyorlardı. O'nu sıradan bir tüccara benzettiler. Öyle zannettiler.
Biraz sonra kervanda bulunanlardan birisi şöyle dedi:
Ya bu adam aldığı devenin parasını göndermezse. Ya devemizi alıp götürürse? Orada bulunan diğer arkadaşları da ona katıldılar. Efendimizi tanımadıkları için bu endişeleri anlaşılır bir durumdu.
Ancak kervanda bulunan bir kadın, 'Merak etmeyin o adam paranızı gönderecek' dedi. Kervandakiler ise kadına, 'Sen nereden biliyorsun paramızı getireceğini. Tanımıyoruz onu' dediler.
Kadın ise şöyle cevap verdi:
Siz onun yüzüne baktınız mı? Bu civarlarda onun yüzü gibi güven veren, aydınlık olan temiz bir yüz gördünüz mü? Vallahi bu adam yalan söyleyen aldatan bir adam olamaz.
Adamlar da birbirlerine baktılar. Sonra şöyle dediler:
Kadın doğru dedi. Biz de O'nun aydınlık yüzüne bakarak, 'Parayı getir, deveyi götür' demedik zaten.
Hakikaten biraz sonra ellerindeki yemeklerle beraber kervana yaklaşan adamlar -sahabe- önce devenin parasını verdiler. Sonra da Efendimizin gönderdiği yemekleri ikram ettiler. Peygamberimizin teşekkürünü aktardılar. Güvenlerinden dolayı şükranlarını ilettiler.
Ticaretimiz Zarar Ediyor
Yüzümüz, özümüz, elimiz, niyetimiz, ticaretimiz, kazancımız, harcamamız temiz olmalıdır. İstersen dünyaları kazan kınanmazsın. Kimsenin diyebilecek bir şeyi olmaz. Yeter ki, temiz ve helal kazan. Lükse şatafata, israfa yönelme. Fakiri unutma. Güvenilir ol, güven ver ve güven.
Bütün bunlardan uzakta isen, o zaman adını ve ticaretini, duruşunu İslam'la anma, çünkü İslam'a zarar verirsin.
Ölmeden Önce Ölün
Hadis alimleri, 'Ölmeden önce ölün' sözünün hadis olmadığını, ancak anlamının doğru olduğunu söylerler.
Aliyyul Kari öyle der: Mezara girmeden önce egonu, bencilliğini, hırsını, kibrini öldür. Ayağının altına al. Kendini böyle temizle ki Allah'ın huzurunda mahcup olma.
Aslında bu çağrı, yani 'Ölmeden önce ölün' sözü yaşayan insan için geçerlidir. Ya hiç yaşamayan, ya hep sarhoş gibi dolanan, ya hakikaten farkında olmayan ya meyyit gibi çaresiz olanlar ne olacak! Onlar zaten hep ölüydüler. Diri yaratıldılar, sonra dünyaya tapınıp mayyite döndüler ve sonra manevi sarhoşluktan uyanamadan ölüp gittiler.
Diri olan ancak ölebilir. Hep ölü gibi yaşayan o şansı ne yazık ki yakalayamadan ölüp gidebilir.
***
Kalbin selim mi?
Cennetin isimlerinden birisi de; Daru's Selam, yani barış ve esenlik yurdudur. Oraya ancak kalbinde esenlik ve dürüstlük olanlar girebilir. Allah samimi olmayan ameli -ibadeti- kabul etmeyecek. Allah kirliyi kabul etmez.
Kuran ahiret alemindeki zor dönemeci ve hesabı anlatırken şöyle uyarır: "O gün ne mal fayda verir ne de evlat! Ancak duru -selim- bir kalple gelenler hariç." (Şuara, 88-89)
Ayetin iki vurgusu var: Selim kalple gelene aile ve zekatı ödenmiş temiz mal fayda verir. Veya o gün mal ve evladı yok say sadece kalbine bak. O sorgulanacak.
***
Aynadaki yalana aldanma
Yaratanı ve yaratılanı anlamayan bir çok insan gafil bir hayat yaşar. Farkına varmadan da ölüp hesap alemine yol alır. Bunlar gözü olup görmeyen, kulağı olup işitmeyen, kalbi olup hissetmeyen yani yaşayan ölüler gibidirler.
Mevlana ibret alalım diye şöyle diyor: "Aslında her an senin canından bir parça (bir hücre) ölüm halindedir." Yani sen ayaktayken bile yaşayan meyyit gibisin.
Sonra sahte görüntülere ve aynadaki yansımalara dikkat çeker:
"Ey insan! Aynadaki son nakşa bak! Bir güzelin ihtiyarlığındaki halini ve bir binanın günün birinde harabe haline geleceğini düşün ve aynadaki yalana sakın aldanma."
***
Eşimden habersiz para yardımı yapabilir miyim?
Eşler hayır ve hasenat dediğimiz yardımlaşmada ortaktırlar. Bir kadın, zaruri gördüğü durumlarda eşinin kendisine bıraktığı paradan yoksul akrabalarına, muhtaçlara, ölçülü şekilde para yardımı yapabilir. Burada önemli olan ölçüyü kaçırmamaktır.
Efendimiz (s.a.v.); "Kocamın malından yaş hurmayı izinsiz dağıtabilir miyim?" diye soran bir kadına, "Ondan hem ye ve hem de ölçülü dağıt" buyurmuştur. (Ebu Davud)
Cenaze sahibi misafirlere yemek vermek zorunda mı?
Cenaze sahibi yas içindeyken yemekle uğraşamaz. Bu nedenle de misafirlere bir ikram düşünülüyorsa, bunu komşu, dost ve akrabaların yapması uygun olur. Aslında cenaze sahibinden bunu beklemek insafla da bağdaşmaz. Ama ne yazık ki, bir çok bölgemizde hala bu gelenek devam ediyor, cenaze sahipleri kendi sıkıntılarıyla uğraşırken diğer yandan misafirlere ikramla meşgul oluyorlar.
Peygamberimiz İslam'ın ne olduğunu kısaca nasıl ifade ederdi?
Sorduğunuz soruyu bir sahabe peygamberimize şöyle sordu: Allah'ın Peygamberi, İslam nedir? Efendimiz buna şöyle cevap verdi:
Kalbini Allah'a teslim etmendir. Yüzünü Allah'a yöneltmendir. Farz namazını kılmandır. Farz zekatı vermendir. Allah'a Müslüman olarak gitmendir. Şirke bulaşmamandır.
Aslında Efendimiz burada soru sorana yetecek kadar birgi vermiştir. İslam; Kur'an'ın ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bize öğrettiği vahyin tümüdür.
Kıyametin kopma zamanı belli mi?
Bunu sadece Yüce Allah bilir. Efendimize bu soru sorulduğunda cevabı da böyle olmuştur.
Evde kedi besleyebilir miyim?
Evde kedi besleyebilirsiniz. Sakıncalı olmadığı gibi, bilakis sevaptır. Efendimiz, "Kedi pis değildir. Onlar evde dolaşan hayvanlardır" demiştir.
Vesveseliyim. Abdest alırken lavabodan sıçrayan su necis midir?
Abdest alırken organlarımızdan dökülen su lavabodan üstünüze sıçrarsa necis olmaz. Bu vesvesedir. Buna aldırış etmeyin.
Tilavet secdesi geciktirilebilir mi?
Bu secdeler Hanefilere göre vaciptir. Hemen yapılmazsa bile daha sonra mutlaka yapılmalıdır. Bilindiği gibi Kuran-ı Kerim'in 14 yerinde secdeyi emreden ayetler vardır. Bu ayetlerden biri okunduğunda eller kaldırılmadan 'Allahu Ekber' denilerek secdeye varılır. Secdede üç kez 'Subhane Rabbiye'l Ala -Her türlü eksiklikten arınmış olan Yüce Allah'ı ulularım- denir. Sonra tekrar 'Allahu Ekber' denilerek secdeden kalkılır. Tilavet -kıraat- secdesi budur.
Kuran-ı Kerim'in küçük sureleri okunduğunda başta tekbir getiriliyor. 'Allahu Ekber' deniyor. Bu şart mı?
Hz. Ebu Bekir, Efendimiz'in 'Duha' suresinden itibaren aşağıya doğru okunan her küçük surede tekbir getirmeyi hoş gördüğü rivayet ediliyor.
Kuran-ı Kerim'i öpmek güzel bir şey mi?
Peygamberimizin "Kuran'ı öpün" gibi bir emri yok. Sahabenin de Kuran-ı Kerim'i öptüğü hakkında bir kayıt bulamıyoruz. Ancak her dönemde Kuran'ın en şerefli yerde taşındığı bilinir. Edeben, saygı itibariyle Kuran'ı öpmek elbette son derece güzel bir gelenektir.