Mekke fethi günü, Hz. Peygamber (s.a.v.) Kâbe'yi putlardan temizledi, tavafını yaptı, Mekke'de umumi af ilan etti ve sonra akrabalarından birinin evine yöneldi. Niyeti biraz dinlenip yemek yemekti.
O esnada Fadale bin Umeyr isimli bir kişi, Müslüman olmuş görüntüsü vererek Efendimiz'in (s.a.v.) arkasından yürüyordu.
O, peygamberimizin dalgınlık anını gözlüyor, belinde sakladığı hançeriyle suikasta hazırlanıyordu. Hz.
Peygamber'in (s.a.v.) arkasındaki yüzlerce insanla beraber o da yürüyordu. Gayesi Efendimizin sırtına hançeri saplamaktı.
Yürüyüş devam ederken Efendimiz bir ara durdu ve arkaya döndü.
Sonra Fadale'ye doğru adım attı. Fadale ile göz göze gelince sordu:
Senin adın Fadale mi? Adam, şaşkınlık içinde "Evet Allah'ın Peygamberi benim adım Fadale'dir" cevabını verdi.
Efendimiz sordu:
Demin içinden ne geçiriyordun?
Fadale: Hiçbir şey!
Ben Allah'ı zikrediyordum dedi.
Efendimiz bunun üzerine gülümsedi:
Fadale, Hz.
Peygamber'in içinden geçirdiğini anladığını görünce 'Allah'ım bağışla' demeye başladı.
Fadale bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
Sonra Resulullah elini göğsüme koydu.
Azgın ve düşman kalbim sükûnete erdi vallahi, efendimizin eli henüz göğsümdeyken içime öyle bir sevgisi doldu ki, yeryüzünde O'ndan daha sevgili hiç kimse yoktu artık.
Hz. Peygamber halim ve hakim tavrıyla insanları dönüştürüyordu.
Ahlakı Kur'an olan Hz. Peygamber'in bu yumuşak, toleranslı, tatlı ve kuşatıcı dili Kur'an-ı Kerim'in şu ayetiyle ne kadar uyumludur:
"İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel şekilde sav.
O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık olan (kişi) adeta sıcak bir dost olmuştur." (Fussilet, 34)