Bozulmuş olan toplumlar nasihatle, gönül kazanarak düzeltilebilir. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) 23 yıllık nübüvvet hayatında takip ettiği yöntem buydu. Dine, hikmetle ve güzel örnekle çağırdı.
Öncelikle Ensar ve Muhacir kardeşliğini kurdu. Arap hiyerarşisini ümmet bilinciyle yıktı. Asilzade Hz. Ömer'i, Habeşli köle Hz. Bilal'le aynı safa kabul etti. Hatta imametten sonraki en önemli makamı -müezzinliği- eski siyahi köle Hz. Bilal'e teslim etti.
Irkçılık din kadar güçlü bir alan oluşturabilir. Asabiyet, yani ırkla övünme en eski hastalıklardandır. Aşiret, boy, kabile asabiyeti 'Tekasür' suresinin ilk ayetine konu olacak kadar helak edicidir. Onun için Hz. Resul (s.a.v.) "ırka çağıran bizden değil" buyuruyor. Mekke'de; Hz. Bilal'i, Hz. Süheybi Rumi; gibi Arap asıllı olmayan sahabeyi, Medine'de her ırk ve dinden insanı etrafında toplayan Hz. Nebi (s.a.v.) Kureyş ırkçılığını ümmet bilinciyle yerle bir etti. Irkçılığın felaketini ancak ümmeti Muhammed bilinciyle yıkarız. Bizler, bıkmadan, usanmadan, dinlenmeden, nefeslenmeden yeniden bir Mekke ve Medine dönemindeki 23 senelik tebliğ rüzgârı estirmek zorundayız.
Girilmedik gönül, kapısı çalınmadık ev, tokalaşmadık kırık gönül bırakılmamalıdır. Bozulanı ancak rahmet teması imar eder. Kırarak, yıkarak, bozarak değil. Zira şeytanın elindeki malzemeyi almadan, insanları şeytanın tuzağından kurtaramayız. Gönlümüz ve imanımız ırkçılığı mahkûm eder.
Yeniden imana, ahlaka ve ıslaha çağırmak için donanımlanmalıyız. Kaybettiklerimizi, kaybettiğimiz yoldan geçerek kazanabiliriz. İnsanlara ,dini alıştıklarıyla yolla ve sistemle öğretirseniz, sizin daha öncekilerden farkınız kalmaz. Bir yeni ruh, yöntem ve mesai ile yeniden işe koyulmalıyız.
Irkçılık, vefasızlık, hak bilememek, iyiliği ve hizmeti takdir edememek gibi hastalıklarla boğuşanları ancak sağlam ve bilinçli bir din terapisi ve gönülle kazanabilirsiniz. Diğer yollarla değil.