Hz. Peygamber (s.a.v.) son günlerinde. Kızı Fatıma büyük bir endişe ve korkuyla babasının yanına oturdu. Vefat edeceğinden korkuyordu.
Hz. Peygamber yanında oturan kızına bir şey fısıldadı.
Hz. Fatıma ağlamaya başladı.
Ağlaması artınca, efendimiz ikinci kez kızının başını yanına yaklaştırdı ve kulağına bir şey daha fısıldadı.
Hz. Fatıma bunun üzerine gülümsemeye başladı. Olayı seyredenler derler ki; bir üzüntü ile sevincin bu kadar yakın olduğunu ilk kez gördük.
Hz. Fatıma oradan kalktığında Hz. Aişe neler konuşulduğunu merak etti ve Hz. Fatıma'ya, Efendimiz senin kulağına ne fısıldadı diye sordu.
Hz. Fatıma'nın cevabı şöyleydi, "Hz. Resulullah'ın - babamınkulağıma fısıldadığı sırrını açıklayacak değilim." Efendimiz vefat ettikten sonra Hz. Fatıma sırrını açtı. Artık saklamaya gerek kalmamıştı.
Şöyle dedi; Babam kulağıma ilk defa şu bilgiyi fısıldadı. "Kızım sabretmeye hazırlan. Zira Cebrail her yıl bir kez bütün Kur'an'ı dinlemek için gelirdi. Ama bu yıl Cebrail iki defa beni dinlemeye geldi. Bu da benim ömrümün sona geldiğine işarettir. Kızım baban artık vefat edecek." Bunun üzerine ağladım. Benim çok ağladığımı görünce bir daha yanına çağırdı ve şöyle fısıldadı; "Kızım üzülme! Ehli beytim içinde bana ilk sen geleceksin!" İşte ben bunu duyduğumda gülmeye başladım.
Hüzünde mutluluğu buluyor Hz. Fatıma. Hüznü, sevindiriyor.
Babasına ulaşacağı için.
Sırrı tutmak ve sırrı fısıldayana ihanet etmemek lazım. Size bir sırrını fısıldayanı mahcup etmemek ahlakımızın ve mürüvvetin gereğidir.
Ama biz böyle miyiz?
Sanmıyorum. Dost olan iki kişi günün birinde ayrıldıklarında veya evli bir çift boşandıklarında ortaya saçılmadık doğru veya yalan sır kalmıyor.