Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayati dokunuşları olmasaydı birçok ayeti yanlış anlayabilecek veya ayetin hakkını veremeyecektik.
Kur'an'ın indiği coğrafyada yaşayan Kur'an ayetlerine birebir muhatap olan ve Arapçaya hâkim olan sahabe bile bu durumu yaşamıştır.
Müslim'in rivayet ettiği bir hadis bu hususta bize net bir mesajı veriyor.
Bir ara En'am suresinin 82. ayeti iner. Bu ayette geçen 'zulüm' kelimesi dikkat çekicidir. Ayetin meali şöyledir:
"İman edip imanlarına zulum karıştırmayanlar emniyet içinde olanlar işte onlardır."
Bu ayet yayılınca sahabe endişelenmeye başlar çünkü içimizde şöyle veya böyle zulmetmeyen, nefsine zulmü karıştırmayan hiç kimse yoktur.
Bu durumda en küçük bir hata işleyen, en küçük bir zulme aracı olan doğrudan doğruya imanlarından soyutlanmış yani kâfir olmuş olurlardı.
Efendimize geldiler. Dediler ki: Ey Allah'ın elçisi. Bizim halimiz ne olacak. Bu ayete göre bizim imanımız kaybolmuş olmuyor mu? Kötülük yapanın imanı gider bu ayete göre. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu ayetteki yanlış anlaşılmayı şöyle giderdi: 'Bu ayette geçen zulum kötülük anlamında değil. Şirk anlamındadır. Yani imanına kötülük değil de şirk karıştıranlar dinden çıkarlar.Lokman'ın oğluna şirk en büyük zulümdür. (Lokman suresi, 1) dediğini duymadınız mı? (Tecrid, 9/163; Müslim, c.1 s: 172)