Uhud gecesi gerdeğe girmişti. Genç sahabedendi. Savaşın başında Hz.
Peygamber'le beraber bulunamamıştı.
Sabah vakti gusül alıyordu.
Medine'ye ulaşan sesler duydu. Sesler Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sahabesinin Uhud'da ağır bir darbe yediğini söylüyordu.
Yerinden fırladı. Yıkandığı leğen yere devrildi. Bir gecelik gelin bağırıyordu:
Hanzala nereye gidiyorsun? Kılıcını kavrarken genç sahabi şöyle cevap veriyordu:
Duymuyor musun? Kardeşlerim şehit oluyor.
Ben daha buralarda duramam. Ya Hz.
Peygamber'e (s.a.v.) bir şey olursa; yıkanmadan Uhud'a vardı. Yürüdü. Yürüdü.
Ölümün üzerine yürüdü. Sonra şehit düştü.
Savaşın sonunda Hz. Mustafa (s.a.v.) şehitleri dolaşıyor, başlarında dua ediyor ve gömülmelerinde bulunuyordu. Hanzala'nın başında durdular. Fakat o ne! Şehit Hanzala'nın başından aşağı doğru sular iniyordu. Sanki birkaç kova su dökülmüştü.
Sahabeden Hz. Ebu Said el-Hudri der ki; Bunun hikmetini anlayamadık.
Sonra Efendimiz ailesine sordular. Dediler ki; O tam yıkanmadan savaşa katıldı.
Henüz cünüplüğünü kaldırmamıştı. Hz.
Resulullah şöyle buyurdu; Onu melekler yıkadı. Allah'ın huzuruna tertemiz gitsin diye.