Yüce Allah kullarına, kullarından daha merhametlidir. Daha toleranslıdır. Kulunun hata ve kusurlarını silmek için fırsatlar verir. Bazen meleklere günahları yazmayı unutturur. Hâlbuki dilerse azap eder. Dilerse imkân vermez.
Mülk O'nun, güç O'nun, kudret O'nun.
Bizler yüce Rabbimizin merhametinden az nasipleniyoruz. İnsanların kol ve kanatlarını kırmaya çalışıyoruz. Kâinat bizim çemberimizde dönsün istiyoruz.
Allah için kolay olanı zor zannediyoruz.
Öyle değil mi, yüce Allah herhangi bir şeye 'ol' derse hemen oluvermez mi?
Kim O'na direnebilir ki!
Biz bu dünyanın kadısı değiliz.
Cennet veya cehenneme gönderme yetkisinde değiliz. Elimizde terazi de yok.
Son kararı verecek terazi yüce Allah'ın katındadır. Biz ancak kanaat belirtebiliriz.
O konuda da yanılma ihtimali taşırız. Kanaatimizi de "hüsn-ü niyetolumlu bakış" noktasına taşımamızda fayda vardır.
İNSANLARI SİZ YARGILAMAYIN
Çünkü ahirette bizlere, "Neden insanlar hakkında karar vermediniz?" sorusu sorulmayacaktır. "Neden insanları iyiye, güzele, doğruya, reşit olana çağırmadınız?
Neden 'kavl-i leyyin-yumuşak söz' ile gönül kazanmadınız, neden şerri en güzel şekilde savuşturmadınız, neden kirlenmiş yüzleri temiz sularla duru hale getirmediniz?" diye sorulacaktır.
İmam Gazali'nin insanların iman durumuyla ilgili ölçüsü son derece ufuk açıcıdır. Bizler için, muhatap olduğumuz âlem için o şöyle der: "Bir insanın dinin dışında olduğuna dair elimizde 99 delil var da, imanın içinde olduğuna dair bir tek delil varsa ben 99 delili bir tarafa bırakır, bir delile hükmederim. Onun mümin olduğuna karar veririm." Makdisi'nin Tevvabun adlı eserinde anlattığı bir olay son derece ders vericidir. O şöyle anlatır: "Bir gün Peygamberimizin yanına gitmek için yola çıkarken Ebu Hureyre (r.a), mescidin dışında kendisini bekleyen bir kadınla karşılaşır. Kadın, Hz. Ebu Hureyre'ye yaklaşır ve bir derdini paylaşmak istediğini söyler. İslam hadis tarihinin yüz akı olan bu sahab 'buyur' der. Kadın der ki:
'Ben zina ettim. Bu zinadan hamile kaldım, çocuğumu doğurdum. Sonra da bu çocuğu boğdum. Benim için bir af ve çıkış kapısı var mıdır?' Ebu Hureyre, son derece hiddetlenir ve kadını kovar. Kadını kovarken de, 'Benden uzak dur, senin affın olacağını düşünemiyorum' der. Kadın ağlayarak gider.
Ebu Hureyre, olayı Peygamberimize anlatınca Hz. Peygamber (s.a.v) rahatsız olur. Ebu Hureyre'ye, buna hakkının olmadığını, yüce Allah'ın af kapısını örtme yetkisinin kimseye ait olmadığını söyler ve 'O kadına ümidini kaybetmemesi gerektiğini söyle' der.
Nefret makamında olmamalıyız, başkasına haram saydığımızı kendimize helal saymamalıyız. Dinin tek sahibi gibi hareket etmemeliyiz. Dinin geniş çemberini daraltmamalıyız. İnsanların imanları hakkında kendimizi söz sahibi saymamalıyız, cennet hepimize yetecek kadar geniştir. Dünyanın diğer insanlarıyla aynıyız. Onların da iki kulağı, bir burnu, iki eli var. Hz. Âdem'in sureti üzerindeyiz.
O zaman gelin birbirimizi damgalamayalım.
Cehennem veya azaba postalamayalım.
Başkasının elinden din ve iman hakkını gasp etmeyelim.
Süslü koltuğumuzda, hiçbir şey yapmadan, insanlık için kılımızı kıpırdatmadan, mazlum için gözyaşı dökmeden, "Ey Allah'ın kulları" diyen Kuran kadar çerçeveyi genişletip insan kıvamıyla kâinata bakmadan Rabbin rızasını kazanamayacağımızı düşünelim.
Maalesef soğukkanlılığımızı kaybettik.
Sevgi ve toleransı kefene sarıp toprağa gömdük. Dilerim mahşerden önce toprağı açıp geri çıkarırız.
BÜYÜKLERİN DUALARI
İbrahim Ethem'in Duası
Rabbim! Sen fazilet sahibisin. İnsanlara sınırsız verensin. Ben hatalarla doluyum, affet beni! Senin hakkında şöyle düşünürüm: Derim ki; Rabbim beni bağışla. Bu duam gerçek olsun. Bağışla beni, ne olur! Bana azap etme. Ben kabul ediyorum. Evet, nefsime ilân ettim günahlarımı. İnsanlar beni iyi birisi sanıyor. Hâlbuki sen beni affetmezsen insanların en kötüsüyüm Ya Rabbi! Senin isyankâr kulun sana geldi işte. Günahlarını da kabul ediyor. Bütün bu günahlarıma rağmen sen beni affedersen senin şanındandır. Bunu beklerim. Beni kovarsan peki kime sığınırım? Bütün günahlarım için duâ ediyorum. Eğer ihlâsım varsa, iyi niyetle yaptığım bütün tövbeleri kabul et, kurtar beni! Ey yardım isteyenlerin sığınağı! Sana sığındım. O zor günde, herkesin alnından tutulduğu o günde sen beni bağışla. Beni terk etme.
BİR AYET
(Resulüm !) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. (Nur, 30)
BİR HADİS
Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikramda bulunsun! Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin, ya sussun! (Buhari 13/6099)
BİR SEVAP
"Sabahleyin azalarınızın her birisi için bir sadaka vermelisiniz; her tesbih (Sübhanallah) bir sadakadır, her tahmid (Elhamdülillah) bir sadakadır, her tehlil ( la ilahe illallah) bir sadakadır, her tekbir (Allahu Ekber) bir sadakadır. İyiyi emretmek bir sadakadır, kötülükten alıkoymak bir sadakadır. Kılınacak olan iki rekât kuşluk namazı bunların hepsinin yerini tutar."
SORU - CEVAP
Kabir azabı var mı?
Kabir azabı ve kabir nimeti vardır. Şehitlerden bahsedilirken: "Allah katında rızıklanıyorlar" (Ali İmran 169), Nuh kavmi için "Suda boğuldular ve ateşe sokuldular" (Nuh, 25) buyruluyor. Bu konuda hadisler mevcuttur. Peygamberimiz ileride kabir azabını inkâr edecek insanların çıkacağını mucize olarak haber veriyor.
Türbelerden şifa beklenir mi?
Türbelerden şifa beklenmez. Şifa Allah'tan istenir. Ama türbe ziyareti usulüne uygun şekilde yapılırsa sevap olur. Zira türbe neticede mezarlıktır. Peygamberimiz (s.a.v.) mezar ziyaretini tavsiye ediyor. Ama bidatten uzak durarak bu ziyareti yapmalıyız. Orada dua edip ibret almalıyız.
Mezar sıkıştırması diye bir şey var mı?
Peygamberimiz (s.a.v) mezara giren herkesin mezar tarafından sıkıştırılacağını haber veriyor. Mezarın mümini sıkıştırması bir annenin çocuğunu kucaklaması gibidir. İmansız bir insanı sıkıştırması ise başka türlü olacaktır. Hz. Peygamber (s.a.v) hiç kimsenin bu durumdan istisna tutulamayacağını bildiriyor. Ama önemli olan mezara ve ahirete hazırlıklı olmaktır.