Gençleri severim. Çünkü gençlik tazeliktir, ümit ve umuttur. Çünkü yarınımız onlardır. Doğrusu biz evreni onlara bırakıp gideceğiz. Ama gençliğin de sorumlulukları var. Gençler büyüklerden daha çok sorumluluk taşıyorlar.
Son olaylar sebebiyle gençlerimize, en azından Gezi Parkı olayında sokağa çıkmış olan gençlerimize bakıyorum. Onları anlamaya çalışarak onların yerine kendimi koyarak. Tabii onlar gençlerin sadece bir kısmını temsil ediyorlar. Ülkenin genel profilini vermekten uzaklar. Bununla beraber bizim için önemliler. Bir kişi bile olsa.
Bu gençlerin Türkiye'nin bir kesimini temsil ettiğinden şüphem yok. Olayları gözlemlediğimde edindiğin bazı tespitleri paylaşmak istedim.
Bir kısmı gerçekten iyi niyetli hassas. Çevre zarar görmesin diyor. Kuşa, ağaca, insana, kediye, köpeğe duyarlı. Bunların çoğu bir gölgelikte bir araya gelip saz çalarak, gitara dokunarak 'aşk' şarkıları mırıldamayı seviyor. Çünkü yaşam tarzları böyle, Batılılar gibi olmaya çabalıyorlar. Modelleri onlar. Almanya Dışişleri Bakanı'nın sözü de bunu teyit ediyor: Bizim gençlerimize benziyorlar diyor.70'li yılların Batılı gençlerine benziyor bu gençlerimiz. Evladlarımız. Nostaljik şarkılar eşliğinde saatlerce arkadaşlarıyla oturabiliyor. Belki de hayat felsefesi yapabiliyor. ( Bu cümleleri küçümseme niyetiyle yazmıyorum elbette) Bir kısmı Batı'da 'Best Seller' olan eserleri okuyor veya ilgileniyor. Kitap alışkanlığı da var. Bir kısmı cami cemaatının veya halkın dinle ilgisini çok eski bulduğu için ,'sosyal Müslüman' modunda, ama onlar bunu biraz daha güncel sosyal tavırla kapitalizm karşıtı Müslümanlar- olarak sunuyorlar. İslamı ne kadar detaylı biliyorlar bilmiyorum. Bir kısmı bir ağacı koruyayım diye çıktığı yolda kendini ayrı bir anaforda buldu. İstemeden de olsa kaldırım taşlarını söktü, çevreyi dağıttı, cam kırdı ve sonra da oturup üzüldü. Çünkü kul hakkına da girmişti. Bir kısmı özgürlüğü, kendini ispat, kendini bulma, zincirleri kırma duygularıyla ifade edilebilecek bir 'özgüven' ispatına vesile gördü. Panzerlerin karşısına dikildi. Gaza, suya direndi. Bu tavırları medyada yankılandı. Köşe yazarlarının bir kısmını heyecanlandırdı. 'Prag baharı' gibi niteleyenler de, 'asi gençlik' gibi görenler de oldu. Bence kendilerine de gençlere de haksızlık ettiler. Abarttılar. Yapamadıklarını gençlerde görmek istediler. Ben orada oturan gençlerimizin çoğunun bu yazar arkadaşlardan çok daha duyarlı olduklarına inanıyorum. Kafelerde oturmanın, arkadaş sohbetlerinin, gitar çalmanın yanısıra; üretimde iletişim ve teknolojiyi ülkenin menfaatleri yolunda ne kadar kullanabiliyorlar? Bu gençliğimiz bilmiyorum. Dilerim ki bilmediği - çok şey yapıyorlardır. O zaman hantal ve bohem bir nesil yerine umut veren bir gençlik bekleyebiliriz. Bu gençlerimiz nasıl bir dünya istiyorlar. Bu dünyada inancın, dinin yerine olacak. Burası onların ilgi alanında mı, yoksa o konuda henüz yeterli ve oturmuş bir tavır sahibi değil mi? Yaratıcılarıyla ilgileri ve ilişkileri nasıl. Sadece sıcak bir sevgi mi, adı konmamış bir duygu mu yoksa "Mümin bir genç" hassasiyetiyle çevre, insan, doğa, vicdan ve insan bilinci mi? Mazlumun yanında yer alma mı? O zaman şu soruyu da sormak lazım. Dünyanın değişik coğrafyasında, mesela Arakan'da çocuklar ve yüzlerce insan katledilirken bu vicdan neden harekete geçmedi, geçmiyor. Bu gençlerimize göre özgürlük nedir? Nerede duruyor. Alanı ne? Bunu ne belirleyecek? Duyguları mı, medya mı, sokak mı, dünyadaki özgürlük hareketleri mi, kurulu her türlü düzene başkaldırı mı özgürlük. Gücü silkeleme mi? Güçlüye karşı bir kabulleneme mi? Onda niye var , ben de neden yok mu? Ne? Yoksa çok daha idealist bir bakış tarzı mı? Bu gençlerin dünyasında babalarının- annelerinin inancının yeri nedir? Ona bakışları ne? Baba ve anne inançları iyi de sokaktaki inanırken mi kötü.
Bu gençlerden bana yüzlerce tweet ve mail geldi. Konuşmamı istediler. Zaman zaman cevap verdim. Bize bakışınız ne diye sordular. Tweetlerime ve maillerime girerseniz bunları görebilirsiniz. Ben de onları önemsiyorum. Bence bu gençlerle oturmalı. Konuşulmalı. Sohbet edilmeli dinlenmeli. İlgilenmeli ilgi alanımıza girmeli en azından. Onlar bizim çocuklarımız. Yanlış da yapsalar, doğru da yapsalar bizden birer parça. Onları anlayalım, konuşalım. Onlardan ayrı gayrimiz yok.Bir tarafları kanasa içimiz yanar. Onlar ve polis diye bir cümle kurmak istemiyorum: Çünkü polis de bizim bu gençler de bizim. Kendi alanımla ilgili olarak diyorum - bir iletişim kopukluğumuz varsa beraber bağlantılanmalıyız. Türkiye'nin genelinde gençlerle pozisyonumuz ne? Bir taraftan gitar çalarken diğer taraftan vakit namazı için secde edebiliyorsa o gençle büyük bir bağ kurulabilir. Yeter ki bu gençler kendilerini inancın, dinin, imamın dışında vahşi bir modernitenin ağında anlamsızlığa savurmasınlar. Orada bir örgüt adına eylem yapan benim bu tahlilimin dışındadır. O ayrı mesele. Onlarla da, imkânımız olsa, diyaloğ kurabilsek ne kadar memnun olurum.
Elbise giydirilmiş keresteler
Kuranı Kerim'in 63. suresi munafıkun suresidir. Medine'de inen bu sure: " İçteki niyeti ve dıştaki görüntüsü farklı olan insanları tanımlayarak başlar.
Munafıkun suresi bizleri derinden sarsan bir suredir. Öylesine sarsıcı ki ; Hz. Ömer (r.a.) hayatı boyunca şu endişeyi taşımıştır. ' ben münafık olmuş olmaktan korkarım'
Bu endişenin hikayesi şudur: Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'deki münafıkların listesini Hz. Huzeyfe'ye bildirmişti. Bu gizli bir bilgiydi. Bir sırdı. Huzeyfe'den başkası bu listeyi bilmiyordu.
Hz. Ömer hayatı boyunca Hz. Huzeyfe'den adının bu listede olup olmadığını öğrenmeye çalışmıştı.
Ve nihayet bir gün şöyle sormuştu: Huzeyfe! Resulullah beni adımı da münafıkların arasında saydı mı" Hz. Huzeyfe " Hayır vallahi sen onlardan değilsin." Deyince Hz. Ömer rahatlamıştı.
Hz. Ömer o hadiseden sonra şöyle der: Bir cenaze geldi mi, Hz. Huzeyfe'ye bakardım. O cenaze namazı kılmazsa ben de kılmazdım. Münafıklardan olduğunu anlardım.
İşte münafıkların halini anlatan ayetlerden biri
"(Ey Muhammed) münafıklar sana geldiklerinde 'Senin elbette Allah'ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz' derler. Allah senin elbette kendisinin Peygamberi olduğunu biliyor. (fakat) Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar onlar düşmandır. Onlardan sakın. Allah onları öldürsün nasıl da haktan çeviriyorlar.
O münafıklara : "Gelin Allah'ın Resulü sizin için bağışlanma dilesin denildiği zaman başlarını çevirirler. Ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. Onlara bağışlanma dilesen de dilemesen de, onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez. (Münafıkun; 1-6)
Sevdiğinizden harcayın
Bazı insanlar var ki, haklarında ayetler inmiştir. Ve bu ayetler namazlarda okunur, belleğimize dokunur. Yüceldikçe yücelirler. Allah'ın katında büyük makamlara ererler.
Medine ' de bir ayet iner, bu ayet Allah için harcamaya davet eder. Allah'ın Resulü (s.a.v.) bu ayeti oku. Ayet sahabenin ruhunda derin iz oluşturur. Ayet şöyle buyuruyordu:
"Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız"
Bu ayeti duyanlardan birisi de Ebu Talha'ydı. Ebu Talha oldukça zengin bir sahabeydi. Hele bir su kuyusu vardı ki, pahasına değer biçilmezdi. Bu kuyu, peygamberimizin mescidinin kıble tarafında bulunurdu. Efendimiz zaman zaman o kuyuya gelir ve oradan su içerdi. Bu kuyuya Ha kuyusu denilirdi.
İnen bu ayeti duyan Ebu Talha Hz. Resul'e koştu. Şöyle soruyordu. " Ey Allah'ın Peygamberi! Yüce Rabbimiz, sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz buyuruyor. Benim de en sevdiğim şey şu sizin iyi bildiğiniz Ha kuyusudur. Ben onu Allah için harcarsam iyiliğe ulaşır mıyım?
Efendimiz evet buyurdu.
Bunu duyunca Ebu Talha şöyle dedi:
- Ben o kuyuyu Allah için bağışlıyorum. İstediğiniz gibi kullanma talimatı verebilirsiniz.
Efendimiz bu cömertlikten hayli memnun kaldı ve şöyle buyurdu:
- Oh! Oh! (Maşallah) bu ne kadar güzel bir alışveriş ne de kârlı bir alışveriş. Onu akrabaların arasında paylaş.
Allah kimlerin imanını kabul eder?
Allah'ın sevdiği müminler kimlerdir biliyor musunuz?
Dilerseniz fazla söze fırsat vermeden Yüce Kuran'a kulak verelim "bakınız Rabbiniz kimin imanını kabul ediyor"
* Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
* Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
* Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
* Onlar ki zekatını öderler.
* Onlar ki ırzlarını korurlar.
* Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.
* Onlar ki namazlarını kılmaya devam ederler.
* Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedi kalacaklardır. (Müminun, 1-11)
* Rahman olan Allah'ın kulları onlar ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler kendilerine laf attığında "selam" der.
* Gecelerini Rablerine secde ederek ve ayakta durarak geçirirler.
* Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil. Devamlıdır.
* Orası cidden ne kötü bir karargah ne kötü bir kalma yeridir.
* O kullar harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
* Yine onlar ki , Allah ile beraber başka bir Tanrı'ya yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksızca kıyılmaz ve zina etmezler (Furkan, 63-68; 72-76)