S.1.) Ölü için üç gün yas tutmak dini bir emir mi? Halkımız arasında da üç günden fazla yas tutmak uygun değil, tarzında yaygın bir kanaat vardır. Bunu şöyle anlamak lazım. Genellikle yakını ölen kadınlar yas niyetiyle her türlü süslenmeyi, itinayı, evleriyle ilgilenmeyi, işi bırakırlardı.
Peygamberimiz (s.a.v.) sınırsız olabilecek bu matemi üç günle sınırlamıştır.
Ancak kadının kocasından ötürü -bir taraftan matem anlamı da taşıyan- iddetini dört ay on gün olarak daha uzun tutmuştur. (Buhari, Cenaiz, 31) Yas tutmak ile; ağlamak ve üzüntü duymak birbirine karıştırılmamalıdır.
Bir insan kaybı için elbette bütün bir ömür boyu gözyaşı dökebilir. Bu insani bir duygudur. Önemli olan Allah'a isyan etmemektir.
S.2.) Ölünün 52'si çıkınca mevlit okunmalı mı? Ölen için haftası, kırkı veya elli ikisinde mevlit okunur tarzındaki sözlerin dini bir dayanağı yoktur. Kişi ölüsü için istediği zaman mevlit okutabilir. Bunun mutlaka şu veya bu günde olma zorunluluğu yoktur. Mevlit okumak bidat, hurafe değildir. Zira mevlit vesilesiyle hem dua ediliyor, hem akrabalar bir araya gelip acıyı azaltıyor ve hem de Hz. Peygamberimize bol bol salat ve selam gönderiliyor. Bunların neresi sakıncalı.
S.3.) Erkeğin cinsel iktidarsızlığı, kadının ise cinsel isteksizliği dinen boşanma sebebi midir? Karı koca arasındaki cinsellik, evliliğin en önemli unsurlarından birisidir.
Zira bu yolla hem nesillerinin geleceğini şekillendirirler ve hem de zinadan korunmuş olurlar. Erkek veya kadında cinsellikten tamamen kesilme -iktidarsızlık veya cinsellikten tam kesilme- halinde boşanma hakkı doğar.
Karı-koca isterlerse evliliğe devam ederler. Ama isterlerse makul bir süreden sonra -bazı alimler bunu bir yıl olarak saymışlardır- eğer problem giderilemiyorsa boşanabilirler (İbn Abidin, el-Ukud, 1/30).
S.4.) Adetli bir kadının yemek pişirmesinde bir engel var mı? Adetli kadının yemek pişirmesine bir engel yoktur. Adetlilik bir kusur veya eksiklik değil ki. Bu tür inanışlar hurafedir ve başka dinlerde görülür.
Kadın adetliyken bazı ibadetlerden muaf tutulur. Namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kâbe'yi tavaf edemez.
Yükümlü tutulamaz.
S.5.) Peygamberlere iman nasıl olur? Hz. Adem'den Hz. Peygamberimize (s.a.v.) gelinceye kadar gelip-geçen bütün peygamberler tertemiz bir hayat yaşamışlardır. Dini tebliğ etmişlerdir.
Allah'ın tertemiz kullarıdırlar. Asla ihanet yapmamışlardır. Kendilerine inen emirleri iletmişlerdir. İman bu anlama gelir.
Hz. Muhammed'in (s.a.v.) gelmesinden sonra, hepsinin görevini Peygamberimiz yüklenmiştir. Ondan sonra Peygamber gelmeyecektir. Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır. "Eğer Musa (a.s.) bugün sağ olsaydı, bana uymaktan başka çaresi yoktu."
Biz Peygamberlerin kitaplarına da iman ederiz. Ama şöyle iman ederiz: O peygamberlere indiği zamanda, indiği haliyle iman ederiz. Değişmiş haliyle değil.