Hac günlerindeyiz. Gözümüz ve gönlümüz, manevi dünyamızın iki merkezi olan Mekke ve Medine. Milyonlarca inanmış insan, şu anda Mekke'deki Kabe'deler. Tavaf ediyorlar. Dünyevi bütün elbiselerden; mevki, makam ve sıfatlarından arınmış bir vaziyette; telbiye getiriyorlar. "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke La şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ve'n-ni' mete, leke vel mülk, La şerike lek" diyorlar. "Sana geldik Ya Rabbi. Davetine uyduk ve geldik işte. Sana geldik. Senin ortağın ve benzerin yoktur. Hamd, nimet ve mülk hepsi sendedir ve senin içindir. Senin ortağın yoktur."
Yeryüzünün en eski ma'bedinde, Yüce Allah'a verdikleri sözlerini yeniliyorlar. Biz sözümüzdeyiz Ya Rabbi, imanımızdan ve ahdimizden hiç sapmadık. İşte buradayız, diyorlar.
Hacı olabilmek için şu maddi ve manevi istasyonlardan geçmek lazım. Geçmeden, geçmiş olamazsınız.
Buralardan geçmeden ermiş olamazsınız.
İhram: Bütün elbiselerinizi çıkarıp onların yerine iki havlu ile örtüneceksiniz. Bu iki havlu, mezara giderken yanınıza alabileceğiniz dünyalık tek eşyanızdır. Çorabınızdan, iç çamaşırınıza kadar bütün dünya giysilerinizi çıkaracaksınız. Havlulardan biri omzunuzu, diğeri ise belinizden aşağısını örtecek. İhram, sanki size şunu anlatıyor. Sen dünyaya gelirken, seni annenin rahmi örtüyordu. İleride, bir anne kadar sıcak olan toprağa gideceksin. Öyleyse oraya gitmeden sana, kefeni andıran bir havlu veriyoruz. Hadi bununla örtün ve mahşere hazırlan. Bunun dışında yanına hiçbir şey alamazsın. Tıpkı geldiğin gibi gideceksin.
Ben patrondum, rütbeliydim, büyük insandım, devletin zirvesindeydim veya alimdim. Artık bunların hiçbiri yok. Sen amelinle ve bir parçalık kefeninle gidebilirsin ancak. İşte ihrama girerken kişi daha ölmeden bunu hisseder ve bir anlamda bunun provasını yapar. Bugün kendi iradenle kefenleniyorsun. Yarın, senin iraden olmadan kefenleneceksin. Bugün dönüp tövbe edebilme imkânın var. Yarın o imkânın da olmayacak. Bunu iyi düşün ve ona göre hazırlan. Bu arada niyet etmeyi unutma. Çünkü niyetsiz ibadet olamaz.
Arafat: Mekke'ye 15 km uzaklıktaki geniş araziye Arafat meydanı denilir. Hacılar arefe günü buraya toplanıp, burada beklerler. Arafat'taki bu bekleyiş, mahşerdeki bekleyişi simgeliyor. Orada, bembeyaz giysiler içindeki insanlar, sabahtan akşama kadar bekleyecekler.
Tövbe edip yalvarmaları, günahlarından vazgeçip nefisleriyle hesaplaşmaları için bütün bir günlük süreleri var. Oradaki bekleyiş, mahşerde Peygamberini ve amel defterini bekleyenlerin bekleyişine benziyor. Bir yandan Ümidiniz var. Belki Allah affeder diye.
Diğer yandan da Korkunuz var, ya Allah affetmezse diye! Milyonlarca insan orada gözyaşları içinde, sanki gökten gelecek müjdeyi bekliyor. Yüce Allah'ın; 'haydi sizi affettim. Cennetime ve rızama koşun' buyruğunu duyar gibiler. Çünkü, arefe gecesi bütün günahlarından arınmış olmak ihtimalleri vardır. Arefe'deki bu duruşu yapmayanın haccı kabul olmaz. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) "Hac arefede duruştur" buyuruyor. Orada Mümince bir duruşla duracaksın. Sözüne sadık, insaflı, merhametli, affedici, ince yürek sahibi, onurlu, şerefli bir mümin gibi duracaksın. Orada dik durup, yarın iki büklüm dünyevi menfaate eğileceksen, bu duruşun sahtekârların duruşu olur. Arafat'taki duruşunu dünyada bozarsan, mahşer âleminde sana; "Allah söz verip sonra geri gerisin dönenlerden daha zalim kim var" diye seslenirler.
Müzdelife: Arefe günü güneş battıktan sonra Müzdelife denilen yere geleceksin. Arafat-Müzdelife - Mina - Kabe ve Safa ile Merve, düz bir hattır. Düz bir çizgi üzerindeki beş temel istasyondur. Her birinin ayrı bir mesajı ve görevi vardır. Görevleri vardır.
Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarını "Cem" ederek -bir arada- kılıp taş toplayacaksın. İnce çakıl taşları. Neden? Çünkü ertesi gün, yani bayramın birinci günü Mina denilen yerde şeytanı sembolize eden yerde, şeytanlara taş atacaksın. Hz. İbrahim gibi, Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi: Kurşun atmayacaksın, leke atmayacaksın, laf atmayacaksın, iftira atmayacaksın, büyük taş atmayacaksın, kafa yarmayacaksın, linç etmeyeceksin, kan akıtmayacaksın. Kin ve nefret ifade eden hiçbir şey yapmayacaksın. Ama; azgın nefsini Rabb'den uzaklaşmayı, Hz. Adem dedeni ve Hz. Havva nineni cennetten çıkaran vesveseci ve kurnaz şeytanı, çakıl taşı büyüklüğündeki küçük taşlarla protesto edeceksin. Protesto aracın, ne silahı ve ne de çirkin söz olamaz. Sadece sembolik, ufacık taşlar olabilir.
Ötesi yok.
İşte orada azgın ve şaşkın nefsini mahkûm ederken, bağırmadan uygun bir dille "Bismillah, Allahu Ekber" diyebilirsin. Küçüklüğünün farkına varmak için orada, "Allah en büyüktür" diyebilirsin. Boyası akmış, çirkin siması sırıtmış, oynak ve kurnaz şeytanla ve sonra da ona ram olmuş kendi nefsinle orada hesaplaşacaksın. Şeytanı ve kötü nefsi orada bırakıp döneceksin. Dönemezsen, o şeytan senin yakandan bir daha asla inmeyecektir.
Mina: Orası sanki bir limandır. Yorgun gemilerin ve denizden usanmış tayfaların yanaştığı bir liman sanki. İşte üç şeytan, orada seni bekliyor.
Onlara taş atarken, sırtına binmiş kendi şeytanlarına da gözdağı vereceksin.'Ben artık değiştim. Benden size ekmek yok artık. İnin sırtımdan, yıllardır beni, Rabbimden uzaklaştırdınız. İnin sırtımdan ve babanız olan büyük şeytanın yanına gidin ve orada kalın. Mahşere kadar benden uzak durun.' Böyle diyeceksin.
Kâbe: Mina'dan, sonra Kâbe'ye döneceksin. Kâbe denilen o muhteşem yapı, insan vücudundaki kalbi sembolize eder. İnsanda kalp neyse, kainatta da kâbe odur. İlk temelini melekler atmıştı. Çevresinde yüzlerce Peygamber yatıyor. Orada, Kâbe'yi soluna alarak 7 defa döneceksin. 7 dönüş bir tavaf sayılır. Sevgilinin etrafında dönen bir âşık gibi, naz yapan sevgilinin kalbine girmek için dil döken sevdalı gibi dil dökeceksin. Kul seven, Allah da (c.c.) sevilen, âşık olunan değil mi nihayette! Mecnun gibi gözün yaşarmazsa, Ferhat gibi dağları delemezsen, Mevlana gibi hasret çekmezsen senin dönüşün neye yarar ki...
Kâbe'nin etrafında dönerken dilinde Yüce Rabbin adı, aklında eski günahların, avuçlarında rahmet isteği, ayaklarında karar verenlerin direnci, gözlerinde gözyaşı, ruhunda coşku ve niyetinde bağışlanma arzusu olacak. Elbette dokunabilirsen Hacer-i Esved'e dokunacaksın. Makamı İbrahim'de iki rekât tavaf namazı kılacak, Hicr-i İsmail denilen yarım duvarlık yerde yalvaracaksın. Rüknü Yemani denilen, Hacer-i Esved'den önceki köşede Cebrail'i görürcesine edebini takınıp: "Allahım bize dünyada ve ahrette iyilik ver" diyeceksin.
Safa ve Merve: İki ufacık tepe. Buradaki koridorda, çocuklarına su arayan Hz. İbrahim'in eşi gibi rahmet arayacaksın. Yorulacaksın. Yorulmadan gelen nimet, ileride seni yorabilir. Hem de seni yorarak elinden çıkabilir.
Haccı bir yazıya sığdırmak mümkün değildir elbette. Ama şu cümleciklerle, Haccın müminin ruhunda uyandırması gereken çok farklı bir mesajın olduğunu hatırlatmak istedim.
Rabbim hepinize oraları görmeyi nasip etsin. Kurban Bayramı'nızı gönülden kutluyorum.
Not: Cuma sabahları saat: 08.30-10.00 arasında, ATV'de dini sorularınızı cevaplandırıyorum. Sorularınızı bekliyorum.