Çin Dışişleri Bakanı, bir Türkiye ziyareti gerçekleştirdi. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de mevkidaşı Hakan Fidan'la görüştü. Her diplomatik ziyaret önemlidir, ama ben bu ziyaretin başlı başına daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çin'in hem dünya siyasetine bakışını hem de Türkiye'ye yüklediği anlamı gösteriyor.
Son bir veya iki yıldır Çin'in dış politikasında anlamlı değişimler gözlemliyorum. Uzun yıllar ekonomik aktivizm ile siyasi pasifizmi beraber götüren ve bu yaklaşımın ciddi faydalarını gören Çin, son zamanlarda siyasi olarak daha iddialı, belirgin ve kendine güvenen bir yaklaşım benimsemiş gibi görünüyor. Yıllar boyu yürüttüğü kuşak ve yol projesinden bahsetmiyorum. Onlar ekonomi temelli planlamalar. Bugünlerde Çin bunun üzerine diplomatik aktivizm eklemeye başladı. Körfez'de arabulucu rolü oynuyor. Rusya ile ilişkilerini yeniden şekillendiriyor. Amerika'ya karşı daha güvenlikçi bir politika inşa ediyor.
Bu zaten uzun süredir beklenen ve genel olarak da Çin'in pek hevesli olmadığı bir davranış tarzıydı. Çin uzun yıllar diplomatik aktivizmden kaçınmıştı. Ancak dünya siyasetindeki genel istikrarsızlığın Çin'i rahatsız ettiği görülüyor. Bu nedenle de ABD'nin boş bıraktığı alanlara doğru açılmaya başladığını söyleyebiliriz. Körfez bölgesi bu bakımdan önemliydi. Ve önümüzdeki günlerde bu tür hareketliliklerin devam etmesi de doğaldır. Çin ekonomik yatırımlarını güvence altına almak ve uluslararası istikrardan faydalanmak istiyor. Yani aslında Çin doksanlı yılların uluslararası düzenini hayal ediyor.
Yalnız doksanlara oranla bir fark var. ABD artık istikrarı koruyan değil bozan bir aktör. Çin bu nedenle ABD'nin oynadığı o eski askeri ve diplomatik rolün yalnızca diplomatik olan kısmını ve yalnızca belli bölgelerde oynamaya hazırlanıyor
Ne kadar başarılı olur derseniz Çin adına pek iyimser olamayacağım. Zira uluslararası veya bölgesel istikrar sadece diplomatik etkinlikle sağlanamaz. Diplomatik ikna çabaları zamanla etkinliğini yitirebilir. Genelde siyasi ve askeri angajmanlarla desteklenmek zorundadır. Çin'in buna hazır olduğunu pek sanmıyorum. Aslına bakarsanız Çin'in dünya siyasetine bakışının hâlâ doksanlarda kaldığını düşünüyorum. Kendileri için eski güzel günleri hayal edip ufak ve masrafsız tamirlerle yol alabileceklerini düşünüyorlarsa bu pek doğru sayılmaz.
Askeri olarak desteklenmeyen veya desteklenemeyecek diplomatik hırslar zamanla devletlerin ayağına bile dolanabilir. Çin zihni ve belki de kapasite olarak hazır olmadığı bir rolü diplomatik iyimserliğe mahkûm ediyormuş gibi görünüyor. Bu tür adımlar attıkça birçok ülkenin Çin'e bakışı doğal olarak değişecektir. Daha aktifmiş görünmesine rağmen bu aktiviteyi destekleyemediğinde ciddi hayal kırıklıkları doğabilir. Dahası ABD'den uzaklaşarak Çin ile yakınlaşma fikrine ısınan devletlerin Çin'den çeşitli beklentileri olacaktır. Mesela ithalatihracat dengelerinde Çin lehine olan rakamların değiştirilmesi gibi. Güvenlik garantileri gibi. Çin'in bunlara hazır olduğunu ise hiç sanmıyorum.