İki haftalık izin yaptım. Siyasi tartışmalardan bu vesileyle biraz uzaklaştım. O esnada CHP'de kıyametler kopmuş. Kılıçdaroğlu'nu devirme toplantıları yapılmış. Basına sızmış. İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu arasındaki kavga ayyuka çıkmış. Biri "Etik değil", öbürü ise "Gizlimiz saklımız yok" demiş.
CHP'li medya da karışmış. Kiminin fonları kesilmiş. Kimi hangi tarafta duracağına karar verememiş. Kimi de "Biz böyle olduğunu bilmiyorduk" diye günah çıkartıyor.
Kılıçdaroğlu meğerse herkesle at pazarlığı yapar gibi bakanlık pazarlığı yapmış. İttifak ortaklarının bile haberi yokmuş.
Tatil yaptığım iki hafta içerisinde onlarca ifşa olmuş. Bir yandan insanın "Ne kadar çok olay olmuş" diyesi geliyor, diğer yandan da "Değişen bir şey olmamış" denebilir.
Niye mi? İsimler, olaylar, tarihler değişse de temel mesele hiç değişmiyor. CHP varsa sorun var. Kavga, gürültü var. Değil iki hafta, iki ay sonra da baksanız iki yıl sonra da CHP'nin krizleri bitmez.
Bunu da değişim tartışmaları esnasında anlatmaya çalışmıştım. Genel başkan değiştirmek falan CHP'nin temel sorunlarına çözüm olmaz. Bu zamana kadar olmadı. O gitsin bu gelsin işi değil. Parti zaten hep belirsizdi, şimdi bütünüyle ortadan kalktı. Ama bir yönüyle bu kimliksizlik meselesi CHP'nin insan kaynağıyla ilgili.
Sonuçta siyasi partiler siyasetçilerle şekillenir. Ve CHP, tabanından tavanına kadar yetersiz ve liyakatsiz kimselerce yönetiliyor. Çünkü CHP'de organik siyaset işlemiyor. Böyle olunca da iyi bir kadro ve başarılı bir genel başkan çıkarması mümkün olmuyor. Toplumu anlamıyor. Toplum için siyaset yapmıyor.
Aslında herkes bunun farkında da kabul etmek işlerine gelmiyor. Böylesi hayati bir konuyu bile kavgalar içinde son derece kirli hâliyle konuşmayı tercih ediyorlar.
Kılıçdaroğlu görevi devredecek birini bulsa hemen bırakırmış. Geçmişi temiz birini arıyormuş. Ama yokmuş. İşte gelinen nokta burasıdır. CHP Genel Başkanı'nın ağzından duyuyoruz. Daha fazla söze ne hacet.