İsveç'teki Kuran yakma provokasyonu sonrasında Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya ile yaptığı görüşmeler kesilmişti. İsveç böylesi düşmanca davranışlar sergilerken ve dozajı bilerek artırırken Türkiye için aslında başka bir seçenek de söz konusu değil.
Ancak Batı medyasında yapılan açıklamalara bakarsanız müzakereleri bu hale sokanın Türkiye ve Erdoğan olduğunu düşünürsünüz. Zaten belli bir süredir Türkiye'deki seçimleri dizayn etmeye yönelik her türlü açıklama yapılıyordu. İsveç konusu da es geçilmedi. Bu sefer de Bloomberg'de Türkiye'yi suçlayan yazı yayınlandı.
Dikkat eder misiniz şu işe? Belli bir sistematik içinde her gazetede sırayla Türkiye ve Erdoğan karşıtı yazılar çıkıyor. Siz bunun basın özgürlüğüne dayalı ve devlet politikalarından bağımsız yazılar olduğunu düşünmeye devam edebilirsiniz.
Ancak ben zerre kadar ihtimal vermiyorum. O kadar sistemli çıkıyor ki yazılar, arkasında bir kurgu olduğu aşikâr. Aslında yazıların içindeki temalar da tamamen birbirinin aynı. Sürekli kendini tekrar ediyor. "Tek adam yönetimi", "diktatör Erdoğan", "sorumsuz müttefik", "NATO'nun çıkarlarına zarar veriyor", "bunun bir bedeli olmalı", "NATO daha sıkı tedbirler almalı" gibi nakaratlar.
İçeride mesela tek bir soru yok İsveç'e yönelik. Neden bu provokasyonlara izin verdiğini sormak akıllarına da gelmiyor. En azından müzakereler devam ederken bunu yapmanın doğru olmayacağı bile söylenmiyor. Varsa yoksa Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı. Hatta son yazıda Biden'a akıl veriliyor. Türkiye'yi nasıl tehdit etmesi gerektiği anlatılıyor. Sanki bunları Biden yönetimi söyletmiyormuş gibi.
Zaten Beyaz Saray'dan yapılan açıklamalar da benzer yönde. İsveç'in yaptığı provokasyon değil ifade özgürlüğüymüş. İsveç ve Finlandiya beraber NATO'ya üye olmalıymış. Türkiye'nin işi zorlaştırmaması gerekiyormuş.
"Bu nasıl bir müttefiklik hukuku", "Bu nasıl bir mantık" diye sormayın. Öyle işte. Uzun zamandır anlatmaya çalışıyorum. Genelde Batı ve özelde Washington, Türkiye'yi anlamamakta ısrar ediyor. Çünkü aradaki sadece bir anlayış sorunu değil, siyasi bir mesele. Batı, Erdoğan'ı deviremiyor. Deviremedikçe de mantıklı pazarlıktan uzaklaşıyor. Bu kadar tehdit, şantaj ve öfke hep o yüzden.
14 Mayıs'ta Erdoğan seçimi tekrar kazandığında artık bu işlerden vazgeçebileceklerini ve Erdoğan gerçeğini kabul etmek zorunda kalacaklarını düşünüyor olabilirsiniz. Ben ise öyle düşünmüyorum. Çünkü Türkiye'ye karşı hırslarını yenemiyorlar ve yeni gerçekleri göremiyorlar. Buradaki uzantıları yalakaca onlara hep duymak istediklerini söylüyor. Gerçekleri çarpıtıyor. Darbeyle bile deviremedikleri halde yeni gerçekliğe uyum sağlamayanlar ümidini hiçbir zaman yitirmeyecek.