İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği çerçevesinde ABD'nin meşhur Rusya'yı sınırlandırma stratejisi sık sık gündeme geliyor. Hem de çok yanlış formlarıyla. Halbuki NATO'nun bu tür yayılmalarını gerçek sınırlandırma stratejiyle karıştırmak son derece yanlış bir okumadır ve sizi büyük hatalara sürükleyebilir.
Sınırlandırma stratejisi tartışmaya pek açık bir kavram değildir. Ne olduğu ve ne olmadığı gayet nettir. Çünkü özü itibariye tek bir kaynaktan çıkmıştır ve sınırları oldukça iyi belirlenmiştir. Ama ister dikkatsiz analizler nedeniyle olsun ister planın kâğıtta durduğu gibi durmamasından olsun bir şekilde bu strateji sürekli yanlış yorumlanır ve yanlış şartlara atıfla kullanılır.
Özü itibariyle sınırlandırma stratejisi Soğuk Savaş şartlarında ortaya çıkmıştır. George Kennan'ın uzun telgrafında gayet sarih biçimde tarif edilmiştir. Sovyetler Birliğini çevrelemek ve Sovyetlerin kendi içine çöküşünü beklemektir. Saldırgan değil savunmacı bir stratejidir. ABD nüfuzunun tüm dünyaya yayılmasından kaçınmayı tavsiye eder. Dünya üzerinde stratejik öneme sahip dört bölge olduğu iddiasına dayanır. Bunlar endüstrileşmiş coğrafyalardır. Yani Kuzey Amerika, Japonya, Batı Avrupa ve Rusya. 1945 yılı itibariyle bu bölgelerin ilk ikisi doğrudan Amerikan kontrolündedir. Sonuncusu da zaten rakiptir. Bu nedenle Kennan'a göre ABD eğer Batı Avrupa'yı Sovyetlere kaptırmazsa Sovyetler bu uzun soluklu mücadeleyi kaçınılmaz olarak kaybedecektir.
Evet mesela bu planda Kore yoktur. Vietnam yoktur. Yeşil kuşak, Ortadoğu falan da yoktur. Afrika falan hepten önemsizdir. Çünkü bu coğrafyalar ana plan için önemsiz kabul edilmiştir. Aslında her şey bu kadar net olmakla beraber özensiz okumalar nedeniyle Spykman'ın "kenar kuşak teorisi," Kissinger'ın "bağlantısı" ve hatta sınırlandırmanın tam tersi olan "domino teorisi" bile sınırlandırma stratejisiyle sık sık karıştırılır. Mesela domino teorisi aslında tam tersine Vietnam'ı ve hatta Afrika'nın ücra köşelerini bile içerir. Çünkü psikolojik bir yanılgı olan Münih Sendromu'na dayanmaktadır. Sınırsızdır. Sınırları belirlenmemiş bir plan ise stratejik değildir.
Ancak tabii ki uygulamada da bunların hepsi birbirine karışır. Daha ilk günlerinden itibaren sınırlandırma stratejisi Amerikan karar alıcıları tarafından birçok coğrafyaya sınırsızca yayılmıştır. Truman'la Yunanistan, Türkiye ve Kore'ye. Eisenhower'la Ortadoğu'ya. Sonra da adım adım tüm dünyaya. Gerçek sınırlandırma stratejisine göre bunların hepsi gereksiz maliyet ve kaynak israfıdır.
Bugün de aynı şeylerin olduğunu söyleyebiliriz. NATO'nun sınırsız yayılması sınırlandırma olarak sunuluyor. Evet, Doğu Avrupa, Baltıklar, İskandinavya önemli coğrafyalar olabilir ama NATO eğer bir savunma örgütü ise ve sınırlandırma hedefi güdüyorsa bunların hiçbiri stratejik bölgeler değildir. O nedenle de aslında ABD'nin planının savunmacı bir sınırlandırma değil saldırgan bir sıkıştırma olduğunu görmek lazım. Savunmak isteyen cepheyi genişletmez. Aksine daraltır. Saldırıda olan ise yayılır.
Buradaki saldırganlıktan kasıt ABD'nin doğrudan Rusya'ya saldırısı anlamında değildir. Aksine ABD NATO'yu yaygınlaştırarak cepheyi toparlıyor. Ve AB'yi kontrol ederek işe koşmak istiyor. AB ve Rusya arasında bir denge doğurabilirse her ikisinin zararından kendine bir kar çıkartacaktır. Bence bu ayrımı gözden kaçırmak büyük hata olur.