Toplumların ve devletlerin güvenlik endişeleri, bunların yorumlanma biçimleri zamana ve mekâna göre değişim gösterebilir. Belli tarihlerde belli ülkelerde güvenlik endişesi artabilir veya düşebilir. Aynı şekilde güvenlik endişesinin doğru bir varsayıma dayanıp dayanmadığına dair okumalar da zamana ve mekâna göre değişebilir.
Mesela doksanlı yıllarda Avrupa'da yaşıyorsanız devletlerin güvenlik harcamalarında artışa gitmesi sizi rahatsız edebilir ve güvenlik endişelerinin abartılı olduğunu düşünebilirsiniz. Ama aynı tarihlerde Ortadoğu'da bulunuyorsanız güvenlik endişesinin hiç de yersiz olmadığını düşünürsünüz.
Aslında bir ülkenin güvenliğinin yoğun tehdit altında olup olmadığını tartışırken hem uluslararası konjonktüre, hem bölgesel dengelere hem de ülkenin kendi haline bakmak gerekir. Ama bu tür değerlendirmeler yapılırken genelde ezberden konuşmak ve çoğunlukla bir önceki dönemin veya bambaşka bir dünya düzeninin parametreleriyle fikir yürütmek gibi alışkanlıklar var.
Mesela, Avrupa'da doksanlı yıllarda güvenlik üzerine yazılıp çizilenlere kafayı çok takarsanız devletlerin güvenlik endişelerinin çok gerçekçi olmadığını, genelde bir iç siyaset malzemesi haline getirilmek için abartıldığını düşünürsünüz. Nitekim doksanlı yıllarda Türkiye için bu tür yorumlar sıkça yapılıyordu.
Bu yorumların doğru tarafları olsa da asıl itibarıyla doksanlardaki terör sorunu düşünüldüğünde Türkiye'nin güvenlik endişesini abarttığı iddiası pek doğru çıkmaz. Ama mesela irtica gibi kavramlar üzerinden abartılar yapıldığını söylerseniz bu konuda haklısınız. Ancak doksanlı yılların uluslararası düzeni üzerinden yorum yapacak olursanız, NATO müttefiki Türkiye'nin bir yandan güvende olduğunu, aynı yandan da tehdit hissettiğini görürsünüz.
Fakat bugün hem uluslararası dengeler hem bölgesel dengeler hem de Türkiye'nin uzun soluklu terörle mücadele sorununa baktığınızda güvenlik endişelerinin haklı olduğu çıkar. Bu yeni dönemde sadece Türkiye değil tüm dünya diken üstünde. Avrupalılar bile uzun yıllar sonra ilk defa güvenlik sorunlarını nasıl çözeceklerini kara kara düşünüyor. Birlik fikri çöküyor. Milliyetçilik yükseliyor. Ekonomiler korumacı modele geçmeyi hedefliyor.
Durum böyleyken meseleye doksanların parametreleriyle yaklaşarak Türkiye'de güvenlik kaygılarının abartıldığını iddia etmek pek doğru görünmüyor. "Türkiye, güvenlik korkularıyla içe kapanıyor" gibi yorumlar vakti zamanında modaydı. Ama artık eskidi. Yeni şartlara uygun değil. Bırakın Türkiye'yi, bu postmodern fikirleri yıllarca yayan akademik dergiler bile artık "güvenlik" kelimesi ile "abartı" kelimesini yan yana kullanmaktan çekinir hale geldi.
Böyle bir düzlemde güvenlik kaygılarının abartıldığını ve iç siyasetin düzenleyici ilkesi haline getirildiğini söylemek hem yanlış hem de indirmecidir. Gereksiz korku zararlıdır. Ama cahil cesareti ölümcüldür. Türkiye ancak bu ikisinin arasında bir çizgiyi benimsediği müddetçe başarılı olacaktır.