Avrupa sınırları yine mülteci akınıyla karşı karşıya. Belarus-Polonya sınırında binlerce insan Avrupa Birliği'ne giriş yapmaya çalışıyor. Avrupalıların korkulu rüyası, bu tür mülteci akınları. O nedenle her ne pahasına olursa olsun geçişleri engellemek istiyorlar.
Bakmayın bunca yıl insan haklarına dair ürettikleri söylemlere. İşin ucu kendilerine dokunduğunda hiçbir insani tarafı kalmayan Avrupa, çoluk çocuk onca mülteciyi bu kış gününde sınır geçişlerine hapsetti. Belarus'a karşı tehditler savruluyor. Çeşitli seyahat yaptırımları getiriliyor.
Mültecilerin hayali her zaman olduğu gibi kendilerini Avrupa'ya atmak. Dikkat ederseniz dünyanın birçok yerinden mülteci, Avrupa'yı ve özellikle Almanya'yı ulaşılacak en iyi adres olarak görüyor. Fakat özellikle Almanlar bu durumdan çok tedirgin. Zaten kendi toplumlarını yabancı düşmanlığı konusunda kontrol etme sıkıntısı yaşadıklarından yeni mültecilerin gelecek olması ülkede dengeleri altüst edebilir. Hatırlayacağınız üzere aslında Merkel'in gidiş süreci yine mültecilerle ilgili beyanlarından sonra başlamıştı. 1 milyon civarında mülteci alabileceklerini açıklamasının ardından Alman kamuoyundan öylesine bir tepki gördü ki, partisi bile belini doğrultamadı. Koalisyon görüşmeleri sonuçlandığında iktidarı bile kaybedebilirler. Ancak yeni gelecek iktidarlar bile süreci yönetebilecek gibi görünmüyor.
Çünkü bu akınlar öyle ya da böyle devam edecek. Eğer Almanya, AB'nin motoru olarak Polonya'ya mülteci geçişi için müsaade etse bir sorun, mültecilere karşı bu tür sert tedbirler almak ayrı bir sorun. Ancak bu anlamda AB'nin yapabilecekleri çok kısıtlı. Belarus'a yaptırım uygulayarak onu yola getirmek pek mümkün görünmüyor. Zira işin arkasında Rusya'nın olduğu çok açık. O nedenle krizin büyüyerek devam etmesini bekliyoruz.
Şu anda mültecilerle uğraşma görevi Polonya'nın üzerinde. Aslında Polonya kapıları açacak olsa mültecilerin büyük çoğunluğu Polonya'da kalmayacak ve Almanya'ya doğru yürüyecek. Durum böyle olunca Polonya neden daha fazla direniş göstersin. Eğer bunca trajedi daha da büyük hale gelecek olursa Polonya ya kapıları açar ya da Almanya'yı daha fazla taviz vermek durumunda bırakabilir. Bu da asıl itibarıyla mülteci baskısı sayesinde yeni yeni Avrupa krizlerinin doğması anlamına gelebilir.
Tüm bu olup biten büyük oranda zaten AB'nin doğru düzgün bir güvenlik ve dış politika kurgulayamamasıyla alakalı. Bu zamana kadar havanda su döverken, sorunların kendi kapılarına gelmeyeceğini sanıyorlardı. Evet belki doğrudan klasik güvenlik tehditleriyle henüz karşılaşmadılar ama mülteci akını bile Avrupa'nın temellerini sarsacak gibi görünüyor. Avrupa Birliği'nin yıllarca bir "değerler topluluğu" olduğunu iddia edenler, bugün o değerleri çiğneyerek AB'nin ortadaki tek direğini de yıkıyor. Bakalım daha ne kadar direnecekler?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz