Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BASRİ YALÇIN

Türkiye üzerinde güç kullanamayanlar kendilerini ve ilişkilerini açık ediyor

10 ülkenin büyükelçisinin son derece küstah bir tavırla Türkiye'ye ayar vermeye ve Türkiye'nin egemenlik haklarına saldırmaya kalkışması nereden bakarsanız bakın cüretkâr bir tavırdır.
Neden böylesi bir işe giriştiklerini açıklamak için aklınıza farklı sebepler gelebilir. Mesela Kavala'yı çok fazla önemsemelerinin bir anlamı olmalı. Bu nedenle bu kadar bastırdıklarını düşünebilirsiniz. Veya basit bir küstahlığa indirgeyebilirsiniz. Türkiye'yi hizaya getirme çabalarından sadece biri olarak görebilirsiniz. Amerikan elçisinin giderayak ve G20 öncesi Türkiye'ye kazık atmak istediğini düşünebilirsiniz. Bunun tarihsel bir hastalık olduğunu düşünebilirsiniz. Bunlara ilkesel olarak itiraz etmem. Anlamlı bile bulurum.
Fakat asıl ilginç tarafı bu işi kıra döke yapmaya kalkışmaları. Kendilerini ve siyasi pozisyonlarını açığa vuruyorlar. Sonuç alamayacakları neredeyse kesin olan bir tarza yönelmişler. Aracılar ve aparatlar kullanmıyorlar. Nereden bakarsanız bakın, ahmakça ve aptalca bir hareket. İngiltere'nin zaten neden bu onlu grubun içinde olmadığını düşünürseniz ne söylemeye çalıştığım daha da açık biçimde ortaya çıkar.
Bence iyi planlanmış ve akıllıca bir hamle olduğunu varsaymak için elimizde yeterince delil yok. Bana daha çok telaşla kalkışılmış bir iş bilmezlik hali gibi görünüyor. Kendilerini ortaya attıklarının farkındalar. Ama sanırım başka çareleri de kalmamış. Çünkü basitçe söylemek gerekirse ülke içerisindeki iş takipçilerinin artık iş göremeyeceğini düşünüyorlar. Kuklalar devre dışı olunca kuklacılar doğrudan taraf olmak durumda kalmış gibi.
Güç kavramıyla ilgili çok sevdiğim bir değerlendirme vardır. Güçlü taraf güçsüz tarafa güçsüzün istemediği şeyi zor kullanarak yaptırır denir. Buna gücün birinci aşaması denir. Yani Amerika kalk deyince Türkiye kalkmak istemese de ayağa kalkıyorsa Amerika güç kullanmış demektir.
Ama güçlü aşırı güçlüyse zayıf neyi istemediğini dahi bilemezmiş. Güçlü gündemi öylesine başarılı bir biçimde şekillendirirmiş ki, zayıf güçlünün beklentilerini kendi çıkarına zannedermiş. Mesela Türkiye Amerika'nın isteklerine göre hareket etmesinin kendi çıkarına olduğunu düşünürmüş. Güçlünün böyle bir düzende ne kimliği ne de ne istediği açığa çıkarmış. Zayıf güçlünün istediklerini kendi istedikleri olarak görmeye devam edermiş. Bu tür güce "bir şeye güç yetirmek" değil, "zayıf üzerinde güç uygulamak" denir. Güçlü gündemi tarif ettiği için zayıf gündemin içinde savrulup gidermiş. Bir köle-efendi ilişkisi. Hizmet etmekten gurur duyan bir köle.
Ama gördüğünüz gibi Batılı ülkeler Türkiye'nin üzerinde güç uygulayamaz olmuş. O nedenle doğrudan zıtlaşmalarla daha çok karşılaşıyoruz. Çıkarlar çatışması yaşar hale geldik. Çünkü içeride Batıyı takip etmenin "harika bir mecburiyet" olduğunu savunanlar denklemden çıktı. Türkiye'nin artık kendi gündemi var.
Pahalı ve zor bir gündem mi? Evet. Ama yeni durum bu. Türkiye zorlu yolculuğu başlattı. İyi bitmesi de her Türk vatandaşının umudu olmalı.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA