Afganistan'la beraber birçok liberal anlatı çöküş yaşadı. Bunlardan bir tanesi de "ayaklanma karşıtı" literatürün iddialarıdır. 2008'den bu yana dillere pelesenk olmuştu. Amerikan işgalcileri terörle mücadelede ve işgal ettikleri ülkelerde kalpleri ve zihinleri kazanacaktı. "Irak'ın çocukları" devreye sokulacaktı. Afganistan'da yeni bir düzen kurulacak ve Taliban tasfiye edilecekti.
İlk başlarda pek havalıydı. Özellikle Irak'ın Anbar vilayetinde General Petraeus ve adamlarının öncülük ettiği bu fikre göre Irak'ın kendi çocukları, Irak El-Kaide'si ve diğer terör örgütlerine karşı kullanılacaktı. Amerika'nın kendilerine düşman olmadığı öğretilecek ve terörün zararları işlenecekti.
Böylece başta Tikrit ve Felluce'de olmak üzere Amerikan işgaline karşı direnen ne kadar grup varsa toplum tarafından yalnızlaştırılacak ve yenilecekti. Bu amaçla yerel aşiretlerle anlaşmalar yapıldı. Onlara çeşitli güvenceler verildi. Ve Amerikan ordusunun yanında durmaları, en azından tarafsız kalmaları sağlandı.
Irak'ta sanki işe yaramış gibi görünüyordu. Terör yavaşladı. Farklı gruplar arasında çeşitli anlaşmalara varıldı. Böylece aynı modelin her yerde uygulanabileceği fikri de değer kazandı.
O zamandan bu zamana tonlarca kitap ve makale basıldı. Asıl meselenin askeri olmadığı, "kalpleri ve zihinleri kazanmanın" önemli olduğu vurgulandı.
Fakat aslında bu iddiaların çok temel iki sorunu vardı. Birincisi gerçekçi değildi. İşgal altındaki bir coğrafyada hiç kimse işgalcilerle duygusal bir bağ kurmaz. Olsa olsa mantıki bir ilişki kurar. O da koruma sağlamak veya para almak gibi oldukça çıkarcı bir işlemdir. Bugün Afganistan'dan çekilme başlayınca Afgan ordusunun pek de gönüllü olmadığı görüldü. Biz aynı resmi Musul'da DEAŞ işgali sırasında da görmüştük. Para ile kurulmuş düzenli ordu görünümlü kalabalıklar ilk fırsatta silahları bırakıp kaçmıştı.
ZAFER DEĞİL KAÇIŞ VAADİ
İkincisi, aslında çok daha temel bir sorun. Bu yöntemler her şeyi vaat ediyor ama "savaşın" nasıl kazanılacağına dair hiçbir şey söylemiyordu. Irak'ta da Afganistan'da da olan aynı şey. Aslında ayaklanmalar hiçbir zaman bastırılamadı. Olan sadece Amerika'nın daha az görünür olmasıydı. Bunun da Amerika için bedeli, savaşın siyasi hedeflerini terk etmekti. Basitçe soralım. Amerika neden gelmişti buralara? Düzen kuracaktı. Hem de demokratik düzen. Bunun için de öncelikle terör gruplarını tasfiye edecekti. Ama tam tersi oldu.
Bir terör örgütüne karşı başka bir örgüt desteklendi. Aşiretlere güç aktarıldı. Düzen daha da bozuldu. Ulus inşa edilemedi. Devletler diriltilemedi. Sonunda Amerikan askeri çekilmek durumunda kaldı. Yani ABD, siyasi bir hezimet yaşadı. Aslında kalpleri ve zihinleri kazanma literatürü zaten baştan beri bunu vaat ediyordu. Düzensizlik ve mağlubiyet... Olan bundan ibaret. Bugün hem Afganistan hem Irak daha düzensiz. Amerika iki savaşı da kaybetti. Çünkü bu iddianın amaç olarak sunduğu şey, zaten bir kaçış yoluydu. Gerçi onu da doğru düzgün yapamadılar.
Amerika bundan ders alır mı? Hayır. Çünkü bu iddialar ne ilk kez piyasaya sürülüyor ne de ilk başarısızlığını yaşıyor. Ünlü bir savaş tarihçisinin sözüyle Amerikalılar, Vietnam'da aynı yöntemleri izledikleri için başarısız olmuştu ama nasıl olduysa Irak ve Afganistan'da bunları birer yenilik gibi düşünmeye de devam etti. Sonuç ortada.