Nihayet Filistin'de ateşkes sağlandı. Muhtemelen birçok farklı kesim, bu ateşkesi farklı biçimde yorumlayacaktır. Kimisi "İsrail istediğini aldı" diye düşünür. Kimisi de "Filistinlilerin direnişine ve bunun dünyada yarattığı kamuoyuna" işaret edecektir. Doğruluk ihtimali var. Fakat ateşkesin asıl kaynağına bakacak olursanız, Amerika'nın devreye girdiğini görebilirsiniz.
Bence bunların üzerinde çok spekülasyon yapmanın pek bir anlamı yok. Asıl önemli olan, bunun ne gibi sonuçlar doğuracağıdır. Büyük beklentilere girmeye gerek yok. Ama neresinden bakarsanız bakın katliamın durmuş olması önemlidir. Filistinlilerin direniş göstermesi ve İsrail'in bu direnişi kıramamış olması da anlamlı. Ama bu ateşkesin kalıcı olmasını sanırım hiçbirimiz beklemiyoruz. Zaten İsrail daha ilk günden Aksa Tepesi'ne yine ses bombalarıyla saldırdı. Zaman zaman da aynı ihlalleri yapacaktır.
Daha önemlisi, böylesi bir ateşkesin uzun vadede hiçbir anlama gelmediğini de kabul etmek lazım. Konu maalesef İsrail'in inisiyatifinden çıkmış değil. Aksine saldırılar başladığı günden beri aynı kanaati tekrarlamaya çalışıyorum. Saldırı ve ateşkesler döngüsü İsrail'in on yıllardır izlediği bir stratejinin en önemli yöntemidir. Ana hedefinden hiçbir zaman şaşmaz. Ateşkesler veya diğer Arap ülkeleriyle yaptığı anlaşmalar bile geçici olarak değerlendirilir. İsrail nefes alır. Bir sonraki çatışmalara hazırlanır. Kamuoyunu yönetir. Baskıyı azaltır. Ama hep tetiktedir.
Kimse bu tür bir olayı kolayca unutmaz diye düşünebilirsiniz. Ama işin aslı öyle değil. Karmaşık dünya gündeminin içinde üç beş günde üzeri örtülür. Çünkü Filistin meselesi, maalesef herkes için birinci gündem değil. Ama İsrail'in aklından hiç çıkmaz. Filistinliler de İsrail'in bu yöntemini çok iyi bilir ve hep tetiktedir ancak asıl sorun şu ki, Filistinlilerin hazırlıklı olmaları tek başına pek bir anlam ifade etmiyor. İslam dünyasının diğer ülkeleri de her saldırıda konuya odaklanıyor fakat maalesef zamanla İslam dünyasında dahi gündem olmaktan çıkıyor. Zaten dünyanın geri kalanı Filistin'i unutmak için elinden geleni yapıyor.
Müslüman ülkelerin üyesi olduğu uluslararası örgütler, her kriz anında zoraki biçimde toplansa bile uzun vadeli bir planlama olmadığı için saldırı anında yaptığı toplantılar da etkisiz oluyor.
Bu nedenle İslam dünyasının bunu artık uzun ve kurumsal bir anlayış içerisinde ele alması gerekir. Ama "Mümkün mü?" diye sorarsanız maalesef iyimser olmak için yeteri kadar verimiz yok. İşte bu yüzden ısrarla Türkiye'nin öncü bir rol oynaması gerektiğini dile getiriyoruz. Arap ülkeleri arasında Türkiye'nin, rolünü kıskanabilecek ülkeler üzerinde bile etkisi olacağını düşünüyorum. Sırf kendi kamuoylarını idare etmek adına olsa bile Türkiye etkinliğini artırdıkça Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler dahi ilgisizliğini sürdürmez oluyor. Buna benzer bir yöntem kurumsal bir yapıya oturtulup Müslüman ülkeler arasında özel bir Filistin inisiyatifi kurulabilirse o zaman bir dahaki krize İslam dünyası daha hazırlıklı girecektir. Aksi takdirde İsrail kendi bildiğini okumaya devam eder.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz