Bazen küçük bir protokol uygulaması bile neyin ne olduğunu gösteren bir örnek olaya dönüşüveriyor. Oradan hareketle aktörlerin dış politikaya yaklaşım ve tercihlerine dair sonuçlar çıkartabilirsiniz.
AB temsilcilerinin Türkiye ziyaretinden bahsediyorum. Bu ziyaretten geriye zihinlerimizde ne iş yapıldığına dair neredeyse hiçbir şey kalmadı. Tüm ziyaret bir protokol tartışmasına dönüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AB Konsey Başkanı Charles Michel karşılıklı iki koltukta otururken AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen'in bir kanepede oturması büyük bir protokol krizi olarak sunuldu. Kimisi von der Leyen'in kadın olduğu için bu muameleye maruz kaldığını iddia ederken kimisi Türkiye'nin AB'yi aşağılama çabası olarak gördü. Günlerce bir tantana aldı yürüdü.
Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklamasıyla konu açıklığa kavuştu. Böylesi bir uygulamayı meğerse AB yetkilileri talep etmiş. Bizim protokol görevlileri de ona göre bir uygulama yapmış. Anlaşılan o ki, AB kurumlarının kendi içinde bir çekişme var. Bu kanepe olayı da onunla ilgili.
Bu olay çok özendiğimiz AB'nin aslında nasıl hantal ve işlemez bir yapı olduğunu göstermesi bakımından önemli. AB müktesebatı dediğiniz milyonlarca sayfalık bürokratik kurallar o kadar büyük bir saçmalığa dönüştü ki, AB'nin başka hiçbir derdi olmasa bu müktesebatın içinden doğru kuralı bulup uygulamaları bile zor. Gereksiz ayrıntılara boğulan AB protokoldeki temsil ilkelerini bile belirleyebilmiş değil.
Devletler arası ilişkiler düzeyinden bakarsanız Konsey Başkanı'nı Meclis Başkanı gibi görmeniz gerekir. Buna karşılık Komisyon Başkanı da icra heyetinin başıdır. Ama bunu seçilmiş bir Başbakan ile karıştırmamak lazım. Zira AB Komisyonu seçilmişlerden değil atanmışlardan meydana gelir. Bu da aslında bir demokrasi sorunudur. Ama nedense bunu tartışmaya pek yanaşmazlar. Şimdilik buradaki demokrasi eksikliğinin görmezden gelinebileceğini çünkü AB projesinin gerçekleşebilmesi için bu tür bir bürokratik yapıya ihtiyaç duyulduğunu, AB vatandaşları tarafından seçilmemiş olmalarının pek önemi olmadığını düşünürler.
Bu apayrı bir tartışma konusu diyebilirsiniz.
Ama protokoldeki temsil konusunun altında bu farklar yer alıyor. AB içindeki iki farklı çizgi burada da kendisini belli ediyor.
İşte bu tür ayrışmalar nedeniyle zaten ortada AB diye gerçek bir aktör de yok.
Kendileri de bunun farkındalar. Ama şamatayla üzerini örtmeye çalışıyorlar.
Kendi sorunlarını bırakıp Türkiye'ye sataşmaları işte bu yüzden. İtalya'nın atanmış başbakanı da aynı terbiyesizliğin içinde.
Kendi beceriksizliklerini kapatmak için ezber taktikler kullanıyorlar. Erdoğan gibi güçlü bir lidere saldırmak bir tür reklam yöntemi haline geldi. Yeni çıkan bir şarkıcının süperstara saldırarak meşhur olma gayreti kadar ucuz bir hareket.
Bu kanepe olayı AB'nin işlevsizliğini ortaya çıkardığı gibi bizim içimizdeki kompleksli tipleri de bir bir ortaya çıkardı. "Aman Avrupa'ya rezil olduk" havasındaki bu tipler eziklik içinde AB'yi kutsamaya kendi ülkelerine sövmeye devam ediyor. Ama AB'nin içine düştüğü çıkmazı bile görmüyorlar.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz