Birkaç gündür bölgemizde yaşanan yeni gelişmeleri ve bunun nasıl bir karmaşık hâl aldığını anlatmaya çalışan yazılar yazıyorum. Benzer bir tarif Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından çok veciz bir ifadeyle yapıldı.
Suudi Arabistan'ın bir yandan Doğu Akdeniz'de Yunanistan'la tatbikat yaparken bir yandan da Türkiye'den SİHA satın almak istediğini açıklarken Erdoğan, "Kimin eli kimin cebinde belli değil" dedi. Çok doğru. Tam da içinde bulunduğumuz durumu anlatıyor.
Suudi Arabistan ile Türkiye belli bir süredir çeşitli gerilimler yaşadı. Doğu Akdeniz gibi kendisini çok da ilgilendirmeyecek bir alanda tatbikata katılmasını da bu açıdan değerlendirmek gerekir. Bulabildiği her fırsatta Türkiye'ye gol atmanın peşinde. Çok takılmamak lazım. Biz de onlara çok gol attık. Ama diğer yandan da kendi güvenliği için önem arz edeceğini düşündüğü bir silah sistemi için talepte bulunuyor.
Türk SİHA'larının son dönemde hibrit savaşlarda gösterdiği performansa kayıtsız kalamadığı ortada. Yemen'deki sıkışmışlığını da düşünecek olursanız bu SİHA'ların Suudi Arabistan için son derece gerekli bir silah sistemi olduğunu görürsünüz. SİHA'lar bölgedeki gerilimlerin en güçlü silahı gibi görünüyor. Dahası Türk SİHA'ları, bunların en başarılısı olarak öne çıkıyor.
Test edildi, onaylandı. O yüzden böylesi ilgi görmesi kaçınılmaz.
Türkiye'nin cevabı nasıl olur çok bilemem. Ama hem teknik hem de siyasi olarak Suudi Arabistan'a silah satmanın Türkiye için bir sorun teşkil edeceğini düşünmüyorum. Aksine Suudi Arabistan büyük bir pazardır. Aldığı silahları pek kullanamasa da savunma bütçesi oldukça yüksek. Türkiye satmasa birilerinden almaya devam edecek. O nedenle Türkiye bu teklifi değerlendirebilir. Ama meseleyi geniş bir uzlaşmanın ön adımları gibi okumak yanlış olur. Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki gerilimlerin önümüzdeki dönemde kapsamlı bir uzlaşı etrafında çözülme ihtimali oldukça düşük. Ama bu da çok aldırış edilecek bir durum değil.
Zaten bölgedeki tüm ülkelerin birbiriyle ilişkileri böylesine karmaşık bir düzlemde şekillenmeye devam edeceği için artık bunun doğal bir akış olduğunu görmek lazım. Dış politikaların hücrelere ayrıldığı ve konu bazlı iş yapılan bir dönemde gereksiz uzun işbirliği hayalleri kurmak pek gerçekçi olmaz.
Ankara'nın bu gerçekliği net bir şekilde gördüğünü Erdoğan'ın dünkü ifadelerinden anlayabiliyoruz. Zaten bu tür uygulamalar defalarca sergilendi. Esnek bir yaklaşım sayesinde farklı konu başlıklarında farklı ittifaklar kuruldu ve bozuldu. Bunların her birinde Türkiye kendi beklentilerini büyük oranda karşıladı. En son örnek, Doğu Akdeniz. Duygusallıktan uzak bir yaklaşımla oyunun kurallarına göre hareket edildiği müddetçe Türkiye bölgenin en güçlü aktörü olmaya devam edecek ve kriz alanlarını kendi lehine çözebilecektir.