Küresel siyaset açısından 2020 yılını kara bir yıl olarak görüp 2021'den çok umutlu olanlara tatsız bir haberim var. 2021 bir yıl öncesinden çok farklı olmayacak. 2020 yılı kendi başına "felaketlerin" sebebi olmadığı gibi 2021 de ani bir değişime kaynaklık etmeyecek. Nasıl 2020 yılı 2019'da ortaya çıkan Covid-19 salgını altında geçtiyse 2021 senesinde de belli bir birikimin sonuçlarını göreceğiz.
Aslında dünya siyasetinde bu gerilimin ana merkezini tespit etmediğiniz müddetçe gelecekten ne bekleyeceğinizi bilemezsiniz. Farklı yorumlar yapmak ve farklı kritik tarihler belirlemek mümkün. Ama ben 2012 yılından itibaren başlayan bir sürecin sonuçlarını yaşadığımızı düşünüyorum. Bu sürecin temel özelliği belirsizlik.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Gerçi belirsizlik kavramı sıkça ve zaman zaman da gereksiz yere kullanılan bir kavramdır. Mesela çok ilginç bir şekilde uluslararası ilişkiler uzmanları bu kavramı doksanlı yıllarda yoğun olarak kullanıyordu. Halbuki bugünden bakınca doksanların belirsizlik dönemi olduğunu düşünenlerin ne kadar boş bir düşünceye sahip olduklarını söyleyebiliriz. Amerikan merkezli bir dünya düzeni etrafında neredeyse her şey öngörülebilir nitelikteydi. Dünyanın herhangi bir coğrafyasında sıcak çatışmalar başladığında Amerikan öncülüğünde müdahale yapan uluslararası koalisyonlar kurulurdu. Silahlı çatışmalar genelde iç savaşlar niteliğinde geçerdi. Rusya veya Çin ABD'yi doğrudan karşısına almak istemezdi. Avrupalı devletler hiçbir hal ve şartta ABD'nin kuyruğunu bırakmak istemezdi. Küresel piyasalar kontrol altındaydı. Gelişmekte olan ülkelere sürdürülebilir gelişme yalanları söylenirdi. Liberalizme itiraz edilemezdi. Düşünsel olarak liberalizmden her sapma akıl dışı ilan edilirdi. Liberal normlar dini anlayışları bile sınırlandıracak kadar yaygındı. Bu şartlar altında dünya siyasetinde ne olup biteceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yoktu. Ama Soğuk Savaş'ın iki kutuplu ve disiplinli yapısı son bulduğu için yeni dönemin belirsizlikleri üzerine tonlarca iddia üretildi. Esas itibariyle aynı uluslararası yapının içinde yaşıyoruz. Dünya hala tek kutuplu. Ancak önümüzde ilginç bir durum var. Tek kutuplu sistemin tepesindeki Amerika hiç de rolüne uygun hareket etmek istemiyor. Bırakın dünyaya düzen vermeyi kendine bile düzen verip veremeyeceğini bilemiyoruz. Burada iki soru var. Birincisi Amerika kendine çeki düzen verebilecek mi? İkincisi bunun sonunda nasıl bir Amerika çıkacak? Üçüncüsü bu Amerika Biden'ın dediği gibi dünyaya yeniden nizam verme niyetinde olsa da diğer ülkelerin bundan haberi var mı?
Kabaca tahminlerimi söyleyeyim. Biden dönemi ilk iki yıl kendi iç siyasi gündemlerine yoğunlaşarak geçecek. En azından plan öyle. Ancak bu saatten sonra bütünleşmiş bir Amerikan toplumu inşa etmek kolay değil. Toplumun arkasında çoğunlukla duracağı bir güvenlik ve dış politika gündemi yoksa içeride toparlanma kolay olmayacaktır. Diyelim ki, bir şekilde iç gerilimler son buldu. İyi de Amerikan toplumu zaten uluslararası müdahalelerden kaçınmak istemiyor mu? Neden tekrar müdahaleci bir yönteme dönüş yapsın? Diyelim ki, o da oldu. ABD uluslararası kurumlar üzerinden dünya siyasetinde etkinliğini artırdı. Bu sefer askeri bir müdahale yapmadan Suriye'de Libya'da İran'da veya Çin Denizi'nde diğer ülkeleri ikna edebileceğini hiç sanmıyorum.