Ortada bir Avrupa Birliği bulunmadığından herkes gözünü teker teker Avrupalı ülkelere çevirmeye başladı. Fransa'nın durumu malum. Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden prim yapmaya çalışan yetersiz Macron, Fransa'yı çoktan anlamsız bir karşıtlığın içine sürükledi bile. Yunanistan'ı kışkırtmak için elinden geleni yapıyor.
Almanya'nın ise daha farklı bir tutum sergileyebileceğini düşünenler vardı. Sanki bir arabulucu rolü oynayacakmış gibi görüntü veriyordu. Bir iki dene- meden sonra bunun da boş bir beklenti olduğu belirginleşiyor. Almanya sanki daha kurnaz gidecek gibi görünürken bir anda Yunanistan'a destek açıklamaları yapmaya başladı. Soğukkanlı ve istikrarlı bir biçimde arabulucu numarası çekemeyeceğini göstermeye başladı.
Biraz daha becerikli olsalardı belki bu numarayı biraz daha sürdürebilirdi. Ama telaş, çaresizlik ve plansızlık Almanların da hızla köşeli söylemlere savrulmasına neden oluyor.
Tabii ki Türkiye Almanya'nın arabuluculuk iddiasını baştan beri çok ciddiye almamıştır. Ancak Almanya bu kadar kısa sürede kendisini açık etmeseydi Türkiye de müzakerelerin yürütülüyormuş gibi göründüğü bir oyunu sürdürmek isterdi. Böylece tüm diplomatik opsiyonların sonuna kadar tüketildiği ve Türkiye'nin artık meşru müdafaa hakkını kullanmak zorunda olduğu fikri biraz daha işlenebilirdi. Zamana yaymak ve Yunan şımarıklığını uzun süre uluslararası kamuoyunda işlemek Türkiye'nin tercih edeceği bir yoldu.
Fakat Almanya temelde iki sebepten dolayı hızla taraf olmayı seçti. Birincisi Almanya ve Yunanistan'ı birbirinden ayrı aktörler olarak görmemek lazım. Yunanistan doğrudan Almanya'ya bağlıdır. Dolayısıyla Almanya'nın Yunanistan'ı sahiplenme ihtimali Fransa'dan bile yüksektir. Dahası Almanya'nın en önemli sorunlarından birisi Rusya'ya olan enerji bağımlılığıdır. Uzun vadeli stratejik hesaplamalar açısından bakıldığında Doğu Akdeniz gazı Almanya için bu bağımlılığı Yunanistan üzerinden bozmak için muazzam bir fırsat. Bu yüzden Almanya Yunanistan tezinin asıl sahibidir. Açık taraftır.
İkincisi Almanya arabulucu rolünü oynayabilecek güçte bir aktör de değil. Almanya ekonomik bakımdan ne kadar güçlü olursa olsun, askeri ve siyasi zayıflıkları Almanya'nın bu tür durumlarda elini kolunu bağlıyor. Türkiye'ye yönelik ekonomik bir baskı denese bile çözüm değil. Çünkü Türkiye ekonomik baskı nedeniyle hayati çıkarlarından vazgeçmeyecektir. Buna karşın Almanya daha sert ve vurgulu bir yaklaşıma geçecek olursa hem AB içindeki hem de küresel siyasetteki kırılgan dengeleri bozmaktan korkacaktır. Zaten bu korku Almanya'yı uzun süredir zorluyor. Hareketsizliğe itiyor. Gerçekleri göz ardı ederek kendisi için eski güzel günlerin geri döneceği hayalini çaresizce kuruyor. Amerikan güvenlik şemsiyesi altındaki üretim ve ticari yayılma politikasını terk edip yeni koşullara uygun bir yaklaşım benimseyebilmiş değil. Gereksiz bir hayale kapıldığı için de vakit kaybediyor. Böyle bir Almanya'nın Türkiye'ye baskısı da yeterince inandırıcı olmayacaktır.
Bu nedenle bir vakte kadar arabulucu rolü oynamaya devam etse de bir vakitten sonra etkisiz taraf olma siyasetine geri döner.