Doğu Akdeniz Türkiye'nin en stratejik gündem maddelerinden biri haline geldi. Belki de Türkiye'nin gelecek yüzyılını şekillendirecek nitelikte olaylar bizi bekliyor. Enerji bağımlılığı meselesinden tutun da Türkiye'nin komşu coğrafyalarla kuracağı ilişkilere kadar birçok alanda önü ya açılacak ya da kapanacak.
Denizler meselesi Türkiye için hep sorunlu olmuştur. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye kendini maalesef bu işlerle uğraşabilecek kapasitede görmüyordu. Sonra Soğuk Savaş yıllarında tüm kritik meseleler buzdolabına konulmuştu. Doksanlı yıllar ise Yunanistan'ın şımarık taleplerine karşı savunmacı bir diplomasi niteliğinde geçti. Yunanistan'ın kıta sahanlığını 12 mile çıkarma iddiasından FIR hattı meselesine kadar birçok alanda uzlaşmazlık vardı. Ancak Amerikan merkezli dünya siyasetinde taşların yerinden oynama ihtimali de zayıftı. Kardak Krizi bunun en iyi örneklerindendir. Kriz Amerika'nın müdahalesi nedeniyle askıya alınmıştı.
Şimdilerde ise durum çok farklı. Türkiye hem denizlerde daha güçlü hem de Amerikan müdahalesi söz konusu değil. Yunanistan'ın tek güvencesi olarak kalan Avrupa Birliği'nin ise bu işlere bakacak niyet ve enerjisi yok. Yunanistan Türkiye ile baş başa kaldı. Bu yıllardır beklediğimiz bir fırsattır. Bu açığı Mısır'la yaptığı anlaşma benzeri diplomatik manevralarla kapatmaya çalışması da bundandır. Ancak Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşma ile Mısır- Yunanistan arasındaki anlaşma birbiriyle kıyaslanamaz. Birinin ardında Türkiye'nin donanması var. Diğeri sadece bir kâğıt parçası gibi görünüyor. İçinde yaşadığımız uluslararası sistem artık bu hukuk metinlerine pek bir anlam yüklemiyor. Yunanistan Türkiye ile bir savaşı göze almadığı müddetçe kiminle ne anlaşma imzalarsa imzalasın bir anlamı yoktur. Doksanlı yıllarda değiliz.
Zaten bunun Yunanistan da farkında ve eski şımarık hallerinden eser yok. Yaptığı işler çoğunlukla reaksiyondan ibaret. Türkiye Oruç Reis gemisini Meis Adası'nın güneyine gönderdiğinde tek yapabildiği karşı navteks ilan etmek oldu. Ama NAVTEX ilan etmekle bitmiyor. Oraya donanmanın girmesi lazım. Onu da Yunanistan'ın gözü kesmiyor.
Bu krizler kısa vadede son bulacak gibi değil. Ama bu sefer hem Türkiye daha hazırlıklı hem de uluslararası sistem daha gevşek. Taşlar yerinden oynayacaksa bu Yunanistan için değil Türkiye için daha uygun bir ortam demektir. Mavi Vatan Stratejisi adım adım sahnelenebilir. Ne kadar sürer ve sonuç ne olur şimdiden kestirmek zor ama vakit o vakittir. Yüz yıl sonra ibre bizden yana döndü. Eğer iyi yönetebilirsek Türkiye'nin geleceğine dair hayati bir katkı olacaktır.