Dış politikada karar vermek için öncelikle sürecin ne yöne gideceğine dair geçerli bir okumaya ihtiyacınız var. Eğer Libya'da barışa mı yoksa çatışmaya mı doğru gidildiğini göremezseniz ya boş işlerle uğraşırsınız ya da öyle hatalar yaparsınız ki toparlamanız en iyi ihtimalle yılları bulur.
Bu nedenle öncelikle Libya'da bizi neyin beklediğini tespit etmek zorundayız. Berlin Konferansı ve benzerlerinin barışçıl bir çözüm üreteceğine inanıyorsanız o zaman askeri seçeneğe pek yönelmenize gerek yoktur. Yok eğer bu süreçlerin her birinin göz boyama ya da köşe kapmacadan öteye bir anlamı olmadığını düşünüyorsanız o zaman askeri seçenekleri daha fazla ciddiye alırsınız.
Bu demek değildir ki, tek başına bir yöntemi tercih edip onun üzerinden gitmek zorundasınız. Hayır aksine sopa ve havucu beraber kullanmanız çoğu zaman tercih edilir. Sürekli askeri yöntemlere başvurulduğunda bu işin sonu olmaz. Hep söylendiği gibi o kadar çok askeri zafer kazanırsınız ki artık bu savaşı sürdürmek imkânsız hale gelebilir çünkü her zaferde siz de kapasitenizden kayıplara uğrarsınız. Fakat bu sözler uygulamaya gelmediğinde kâğıtta durduğu gibi durmaz. Askeri seçeneği diplomatik manevralarla süslemek ve barış anlaşmasıyla sonuçlandırmak kolay iş değildir. Çoğu zaman da birbirlerini feda etmeyi gerektirir. Önemli olan hangi şartlarda hangisinin feda edileceğidir.
İşte bu nedenle bazı tespitleri net biçimde yapmak lazım. Gerçek yatırımı hangi alana yapmak gerektiğine dair iyi bir karar almak gerekir. Türkiye açısından Doğu Akdeniz önemli bir güvenlik meselesi mi? Evet. Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik çıkarları var mı? Var. Bu zamana kadar diğer aktörler Türkiye'yi devre dışı bırakmaya çalıştı mı? Çalıştı. Serrac Yönetimi ile Türkiye'nin çıkarları Libya'da örtüşüyor mu örtüşüyor? Libya ile mutabakat imzalandıktan sonra Hafter ve arkasındakiler Serrac'ı düşürmek için harekete geçti mi? Geçti. Bunu neyle yapmayı denediler? Silah. Taraflara sükûnet çağrısı yaparak bunu engellemek mümkün müydü? Hayır değildi. Türkiye tezkereyi çıkartınca işin rengi değişti mi? Değişti. Türkiye'nin diplomatik etkinliği arttı mı? Arttı. Mesele budur.
Berlin sürecini böyle okumak lazım. Türkiye'nin somut adımlarına karşılık verme şansı olmayan Avrupalılar konuyu masada yumuşatmaya çalışıyor. Türkiye de tabii ki attığı adımları böylesi diplomatik görüşmelerle sağlamlaştıracak. Ama bu süreçten kimse çözüm beklemiyor. O nedenle Türkiye de kendi tutumunu buna göre ayarlayacaktır. İsterlerse masada konuşuruz. Ama işimiz sahada. Maalesef Libya'da çözüm falan yok. Ortada ne böyle bir irade var ne de güç dengeleri bunu sağlayabilecek durumda. O nedenle konuyu nihai çözüm mantığıyla ele almak yerine çıkarları koruyacak uzun vadeli bir planlama yapmak gerekecek.