İran'ın Ortadoğu'daki kanlı eli Kasım Süleymani Amerika'nın gerçekleştirdiği bir saldırı sonucu Bağdat'ta havaya uçuruldu. Kaç masumun kanına girdi bilinmez ama su testisi su yolunda kırıldı.
Baştan beri kirli bir adamdı ama son dönemde iyice azıtmıştı. Boyunu aşan işlere de girişiyordu. Son olarak Amerika'nın Bağdat Büyükelçiliği'ne yapılan baskını organize etti. Amerikalılar da hesabı kesti.
Yalnız bu durumu yanlış yorumlamamak lazım.
Görüyorum bazıları konuyu değerlendirirken abuk sabuk varsayımlarından hareketle saçma sapan sonuçlara varıyor.
Kimi Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatmış. Kimi nükleer savaş beklentisine girmiş.
Gelin düzgünce durumu okumaya çalışalım. Önce bu olayın neden olduğuna bakalım oradan da nereye evrileceğini kestirelim. İran ve Amerika arasındaki gerilim yeni değil. On yıllardır süren bir mücadele. Ancak İran'ın ve Süleymani'nin bunca etkinlik kazanmasını sağlayan da yine Amerika'dır.
Süleymani aslında Amerika'nın Irak'ta boşalttığı alanlara yavaş yavaş aktı.
Suriye'de yine Amerika'nın göz yumması sonucu güçlendi. Çünkü Amerika Obama döneminden itibaren Ortadoğu'daki Sünni gruplara karşı İran'ı bir denge unsuru olarak gördü. Üstü örtülü bir ittifak vardı. Ancak İran bunu Pers baharı sandı. Aşırı yayılmacı bir tavır geliştirdi.
"Ortadoğu'daki güç boşluğundan ne koparabilirsem kârdır" ve "çatışmayı Arap dünyasının içine taşırsam güvende olurum" düşüncesiyle son gaz her türlü çatışmanın içine daldı. Freni boşalmış bir kamyon gibi önüne gelene dalmaktan kendini alamadı. Yemen'de, Lübnan'da, Irak'ta ve Suriye'de aktif olarak savaştı.
Esasen Amerika'nın dünya siyasetine dair ilgisizliğini fırsata dönüştürebileceğine inanmasında sorun yoktu. Mantıklı bir bakış açısı. Ve bölgedeki birçok aktör de kapasitesi çerçevesinde benzer bir okumaya sahip. Ancak bu tür dönemlerde sınırı iyi çizmek lazım. Bir olur, iki olur, üçüncü adımda patlayabilirsiniz.
Açıkçası Amerika hâlâ İran'ı hedefe oturtup çökertme konusunda veya askeri bir eylem hususunda son derece isteksiz.
Ama elçiliğin basılması cevapsız bırakılamazdı. Amerika çok bilinçli bir şekilde doğrudan doğruya baskının faillerini seçti ve onları vurdu.
Hem de bunu iki üç günün içinde yaptı.
Bu bir intikam saldırısı da değildi. Veya Amerika'nın İran'a yönelik uzun vadeli bir saldırı planının ilk aşaması da değildi.
Amerika İran'a şu mesajı verdi. "Her ne halt ederseniz edin. Bize bulaşmayın.
Biz kavga peşinde değiliz. Ama gerekirse nokta hedefleri vururuz" dedi. Bu bir caydırıcılık operasyonuydu.
Peki ne derece etkili olur? İran dersini almış mıdır? Hayır pek sanmıyorum.
İntikam çığlıkları şimdiden yükseliyor.
Ama buna rağmen olay bir sarmal biçimde konvansiyonel çatışmaya dönüşmeyecektir.
Çünkü İran böyle bir mücadeleyi sürdüremeyeceğini bilir. Bunun yerine vekilleriyle düşük maliyetli bir iki iş yapar. Olan yine bölgedeki aktörlere olur. İran rejiminin propaganda makinesi içeride "intikam alındı" reklamı yapar.
Mesele soğumaya bırakılır. Amerikan tarafı da ufak çaplı saldırıları görmezden gelmenin bir yolunu bulur. Ama bu tür krizlerin kapanacağı anlamına gelmez. Şimdilik krizler doğar ve ölür. Orta şiddette devam eder. Bir savaş doğacaksa bu sarmaldan değil caydırıcılığın uzun vadede çökmesinden çıkacaktır. Ve Amerika bunun parçası olmamak için elinden geleni yapacaktır.