Dünyada savaş yapma biçimi değişiyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana devletler arasında çok kısıtlı sayıda savaş çıktı. Bunun yerini vekalet savaşlarının aldığını hep beraber görüyoruz.
Nükleer silahların gölgesinde geçen Soğuk Savaş döneminde zaten süpergüçler birbirlerini vekilleri aracılığıyla tüketmenin peşine düşmüştü.
Sovyetler, Vietnam ve Kore gibi örneklerde Amerikan karşıtı grupları desteklerken Amerika, Afganistan ve benzeri savaşlarda Sovyet karşıtlarına destek veriyordu. Doksanlı yıllardan bu yana özellikle Afrika ve Ortadoğu gibi coğrafyalarda terör örgütlerinin veya farklı milis güçlerinin yer aldığı çatışmaların sayısında ciddi bir artış yaşandı. Devletler konvansiyonel bir savaşın maliyeti çok yüksek olduğu için birbirleriyle doğrudan karşı karşıya gelmek ve ağır kayıplar vermek yerine dolaylı bir tutum benimseme eğilimine girdi.
Suriye, Yemen ve Libya bu türden mücadele alanları. Devletler farklı ideolojik gruplara destek verdiği gibi özel askeri şirketleri de devreye sokuyor. Amerika ve Rusya bu anlamda en ileri örnekler olarak gösterilebilir. Paralı askerler hem devletlerin işini görüyor hem de devletlere konvansiyonel savaşın üreteceği risk ve maliyetleri üretmiyor. Amerika dünyanın uzak bir coğrafyasında asker kaybetmeyi kabullenemediği için paralı asker sağlayan birçok şirketle sözleşme yapıyor. Rusya zaten hibrit savaş dediği yeni bir savaş sistemine geçti. Kırım'ı işgal ederken bu yöntemi ustalıkla kullandı. Ukrayna'ya giriş yapan sivil görünümlü paralı askerler bir anda ortaya çıkıp Kırım'ı ele geçirdi. Tüm dünya şüpheleniyor olmasına rağmen olay ortaya çıkana kadar sesini çıkaramadı. Ciddi tepki veremedi. İşgal kesinleştikten sonra artık yapacak çok fazla bir şey yoktu.
Bölgemizde buna benzer savaş verme eğilimi gösteren Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta birkaç aktör ortaya çıktı bile. İran zaten uzun yıllardır ideolojik milis güçleri kullanma geleneğine sahip. Bu milislere de para ödediği için İran'ın da paralı asker yöntemini kullandığını söyleyebiliriz.
Türkiye'de böylesi bir gelenek yok. Türk ordusu oldukça konvansiyonel bir mantığa sahiptir. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler mecburi olarak Türkiye'yi de bu yola itiyor. Biraz çekingen biraz temkinli olsa da iyi bir yol kat edildiğini söyleyebiliriz. Fırat Kalkanı'ndan, Zeytin Dalı'na oradan da Barış Pınarı'na geçiş süreçlerine baktığımızda Suriye Milli Ordusu'nun başarı grafiğinin doğrusal olarak yükseldiği söylenebilir. Tabii bu hâlâ paralı asker veya özel askeri şirket olarak isimlendirilemez. Ama en azından milis gücü destekleme ve hibrit savaş verme yeteneği gelişiyor.
Bu yeni savaş yöntemini hem küresel olarak hem de Türkiye için yanlış bulabilirsiniz. Özel askeri şirketleri birçok açıdan eleştirebilirsiniz. Türkiye'nin bu işten uzak durması gerektiğini de düşünebilirsiniz. Ancak üzgünüm. Yeni dünya böyle değil. Ahlaki olarak ne kadar eleştirseniz de rakiplerimizin yeni silahı bu. Er ya da geç birçok ülke bu yeni yönteme geçiş yapacak. Özellikle Libya olayına bakınca bunun önemi çok daha açık bir biçimde görünüyor. Kimse geç kalmak istemeyecektir.