İçinden geçtiğimiz bu yeni dönemde Türkiye için yeni bir ulusal güvenlik stratejisine ve yeni bir askeri doktrine ihtiyaç var. Soğuk Savaş sonrası şekillenen güvenlik algıları ve askeri ezberler bozulmak zorunda.
Artık tepede bir hegemonun bulunduğu ve tüm çatışma bölgelerini dondurduğu bir dönemde değiliz. Aksine hegemonun ilgisizliği nedeniyle gevşek bir uluslararası sistem doğdu. Bu gevşeklik güç boşluğundan kaynaklandığı için fırsat ve tehdit alanlarında artış var. Güvenlik kaygıları ön plana çıkıyor. Ekonomik büyümenin değil çatışma riskinin arttığını görüyoruz. Doğan boşluk alanlarını bir devlet doldurmazsa başka bir devletin dolduracağını biliyor. Dikkat ederseniz dünyada sınırlar bile değişmeye başladı.
Halbuki İkinci Dünya Savaşı sonrasında sınır değişikliklerinin tabu haline geldiği iddia ediliyordu. Şimdi bakıyoruz bu tabular çok kolay çiğnenebiliyor. Yine Soğuk Savaş sonrasında devletler kendi aralarında bir çatışma ihtimalinden çok başka tür tehditlere odaklanıyordu. Terör, salgın hastalıklar, iç savaşlar, göçler, iklim gibi meseleler daha önemli görülüyordu. Şimdi durum başka. Devletler arası çatışma riskleri artış gösteriyor. Vekalet savaşları başladı bile. Bunun sıcak çatışmaya dönüşme ihtimali hep var.
Daha dün İngiltere ve İran arasında yeni bir gerginlik doğdu. Bu yeni dönemde herkes herkesle karşılaşabilir. İtalya ile Fransa arasında İngiltere ile İspanya arasında bile gerilimler başladı. Amerika'nın bu tür olaylara müdahil olma ve uluslararası istikrarı sürdürme gibi bir gayreti olmadığı çok açık. Zaten bu gerilimler de bu gevşeklikten doğuyor. Böylesi bir dönemde doksanlı yılların algı ve planlarına dayalı stratejik kurgularla idare etmek mümkün değil.
Stratejik eğilimlerde henüz bu yeni çizgiye geçişin olduğunu söyleyemeyiz. Ne Amerika ne diğer Batılı ülkeler ne de bölgesel aktörler yeni dönemin şartlarına uygun strateji belgeleri açıklıyor. Halbuki bu gevşek sistemde çok aktörlü koalisyonlarla istikrar getirici operasyonların yerini yıpratmaya dayalı ve değişim isteyen fakat savunma zihniyetini öne çıkaran uzun dönemli çatışmalar görebiliriz. Dikkat ederseniz barış koruma ve barış inşası operasyonları neredeyse hiç kalmadı. Ordular eski görevlerine dönecek gibi. Uzun yıllar birçok orduda konvansiyonel savaş yöntemlerine bağımlılığın bir sorun olduğu, yeni dönemdeki savaşların terörle ve ayaklanmayla mücadele şeklinde cereyan edeceği mantığı işleniyor ve ordular bu yönde dönüştürülmeye çalışıyordu. Şimdi devletlerin karşı karşıya geldiği bir düzlem ortaya çıkarsa orduların kendilerini buna göre yeniden ayarlaması gerekecek. Belki konvansiyonel orduların büyük savaşlar yapacağı bir döneme girmeyeceğiz ama vekiller aracılığıyla sınır savaşlarının yapıldığı ve aslında Soğuk Savaşta olduğu gibi arkada büyük aktörlerin bulunduğu mücadeleleri daha fazla göreceğiz.
Türkiye böyle bir dönemde ilk önemli adımı attı. Hava sahasını kapatabilecek savunmacı bir silah sistemini elde etti. Sınırlarını güvence altına almak için önemli bir adım attı. Benzer adımları ister bilinçli ister bilinçsiz olsun yeni dönemde birçok aktörün atacağını öngörebiliriz. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi savunmacı yöntemlere yatırım artış gösterecek. Ancak şunu da bilmek lazım. Herkesin savunma tedbirlerine yöneldiği bir dönemde birileri de yıldırım savaşına hazırlanacak. Türkiye kendini bu yeni şartlara göre ayarlamak durumunda.