Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BASRİ YALÇIN

Dünya siyaseti sarsılırken

Çok değil on yıl öncesine kadar dünyada bambaşka bir düzen vardı. Liberal kurumlar ve değerler tüm dünyayı kontrol ediyordu. Fakat zaman çok hızlı. Şimdi bu kavramlar hiç yok gündemde.
ABD artık demokrasi yayma lafını etmez oldu.
Esed gibi bir katil kimyasal silahlar kullandı. Bunu tabu sayan uluslararası kurumlar ve kamuoyu kılını kıpırdatmadı.
Rusya Ukrayna ve Suriye'ye girdi.
Ortadoğu'da neredeyse sağlam devlet kalmadı. Birleşmiş Milletler'in içi boşaltılıyor.
Bize ezberletilen tüm kurallar çiğneniyor.
Lübnan'ın Başbakanı kaçırılıyor. Bir gazeteci kendi konsolosluğunda yedi parçaya ayrılıyor. Ve bunlar gün geçtikçe sıradanlaşıyor.

***
Uluslararası sistem sarsılıyor.
Muazzam bir değişim ve dönüşüm evresi bizi bekliyor.
Yüzyıl sonra dünya yeniden şekillenecek. Ama maalesef şekillenmeden önce fena karışacak.
Fakat kimsenin umurunda değil. Herkes gemisini kurtaran kaptan hesabı yapıyor.
ABD kendi kurduğu düzeni bile kabul etmeyecek kadar bencilleşti. Kendi elleriyle bu düzenin altını kazıyor. Diğer ülkeler de ateşe körükle gitmekte bir sorun görmüyor.
Hep böyle olmuştur. Dünya savaşları öncesi tarihini okurken hep insanın aklına aynı soru takılır. Bu adamların aklı neredeydi acaba? Hiç mi görmediler doludizgin gittikleri yolun sonunu? Ama bugün de kimse konuyu bu yönüyle ele almıyor. Halbuki bütün semptomlar ortada. İkinci Dünya Savaşı öncesinde her ne olduysa aynıyla tekrar ediyor.
Umursamazlık, yatıştırmacılık, beleşçilik, sorumsuzluk...
Her ne derseniz deyin temel motivasyon haline dönüştü. Korumacılık yükselişe geçti. Dünya liberalizm rayını terk etti. Merkantilist rayda karar kıldı. Sınırlar sertleşiyor.
Boşluklar doğuyor.
Ve bu boşlukları doldurmaya aday aktörler hızla bu boşluklara doğru akıyor. Dünya siyaseti enerji biriktiriyor. Ama kimsenin aldırış ettiği yok.
***
Önce büyük felaketler yaşanır sonra birileri çıkıp barış, adalet ve istikrar adı altında bir düzen kurmaya kalkar.
Halbuki yapılması gereken testi kırılmadan bir çözüm sunmaktır.
BM sisteminin işlemediği ortada. Ne uluslararası güç dengesini yansıtıyor ne de adalet dengesini.
Fransa'nın temsil edildiği fakat Almanya'nın olmadığı bir Güvenlik Konseyi gerçekçi değil. Veya 3 Batılı ülkenin olduğu Güvenlik Konseyi'nde tek bir Müslüman ülkenin olmaması tek bir Afrikalı veya Latin Amerikalı ülkenin olmaması anlaşılabilir gibi değil. Ama kimsenin sahip olduğu imtiyazlardan vazgeçme niyeti yok. Herkes yerini tutma peşinde. İşin acısı birçok ülke hak arayışından dahi vazgeçmiş durumda. Tepedeki beşli imtiyazlarını korurken alttakiler birbiriyle kavga ediyor.
***
Türkiye'nin çağrıları sonuç getirir mi bilmem ama tarihe açık bir not düştüğü ortada.
Böyle kritik bir dönemde BM'de reform meselesini gündeme getiren tek ülke Türkiye.
Bir düzen ve adalet arayışını seslendiriyor.
Ama gördüğüm kadarıyla sonrasına da hazırlık var. Erdoğan'ın uzun süredir diplomaside attığı adımlara baktığınızda Türkiye'yi uzun dönemli bir mücadeleye hazırladığını da görebilirsiniz.
Kurduğu karmaşık ittifaklar ağı bunun en açık göstergesi.
Türkiye'yi reelpolitik raya yerleştirdi. Zirve diplomasisi yoluyla Türkiye'nin manevra alanını genişletiyor.
Kendisi her zirvenin kesişim noktası olmakla kalmıyor her zirvede bir aktörü dışarıda bırakıyor.
Böylece Türkiye'ye vazgeçilmezlik yolunu açıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA