Haftalardır Kaşıkçı cinayetini konuşuyoruz. Yazılmayan kalmadı. Herkes kendi gördüğü kadarıyla olayı çözmeye ve anlatmaya çalışıyor. Ama birileri var ki, dertleri konuyu anlamak ya da anlatmak değil. Olaydan faydalanmanın ve öfkelerini doyurmanın peşinde. Bunlar iki grup. Bir kısmı dışarıda. Bir kısmı içerde.
New York Times dün koca bir sayfasını Kaşıkçı olayına ayırmıştı. Sayfada iki fotoğraf vardı. Bir yanda Veliaht Prens bir yanda Başkan Erdoğan. Araya da bir başlık atılmış. "Yazarın ölümüyle ilgili kavga kızışıyor." Gazeteye şöyle kabaca bakan biri sanki belirsiz bir konu üzerinden Erdoğan ve Veliaht'ın kavga ettiği sonucunu çıkartabilir. Yazar kimdir? Kim tarafından öldürülmüştür? Bu olayın tarafları kimlerdir? Bütün bunlar soyut bir forma sokulmuş. Kavga kelimesi bilerek tercih edilmiş. Resimler bilerek kullanılmış. Ortada uluslararası toplumu ilgilendiren bir olay yok gibi. Sanki Suudlar'ın işlediği suçun tek tarafı Türkiye'ymiş gibi. Sanki Veliaht ve Erdoğan birbirine benzer aktörlermiş gibi.
Türkiye'nin son derece haklı bir noktadan mükemmel bir iş çıkardığı bu durumda dahi bunu yapıyorlar. Erdoğan'a öylesine düşmanlar ki, her konuda onu potaya sokmaya çalışıyorlar. Bu resimlerin de bu fotoğrafların da masum bir niyetle seçildiğini kimse iddia edemez.
Halbuki gerçekte olan bambaşka. Amerikan medyası ve Trump yönetimi tarafından şımartılan bir canavar kendi vatandaşı olan bir gazeteciyi kendi diplomatik temsilciliğinde katletti. Bu işin bence iki tarafı var. Bir tarafı ABD diğer tarafı Suudi Arabistan. Bir kavga olması gerekiyorsa önce onlar kavga edecek. Yarattıkları bu canavarla mücadeleyi kimse Türkiye'nin üzerine yıkmaya çalışmasın. Türkiye tabii ki soruşturmayı yapacak ve kendini ilgilendiren kısmıyla bu canavara cezasını kesecek. Ama bu sadece Türkiye'nin sorunu değil. Türkiye bir kavganın tarafı değil. Olsa olsa bu olayın hâkimidir. Hâkim kürsüsünden indirip taraf kürsüsüne çekmeye kimsenin hakkı yok. Önce Amerikan tarafı hesap verecek. Ama hiç niyetleri yok. Hele bir grup tetikçi var ki, Kaşıkçı olayı başladığı günden bu yana hâlâ tek dertleri Erdoğan. Hâlâ öfke kusuyorlar. Ve Türkiye'nin başını belaya sokma peşindeler.
Ama sadece dışarıdakiler değil. İçeridekiler de kendi öfkelerini tatmin etmeye çalışıyor. Kaşıkçı olayı nedeniyle, Ortadoğu'ya dair basmakalıp ne kadar ifade varsa yine ortaya dökülüyor. "Ortadoğu çok tehlikeliymiş. Türkiye Ortadoğulu değilmiş. Avrupalıymış." Ve daha birçok ezber. Sorsanız Türkiye'nin çıkarları adına konuştuklarını söyleyecekler. Ama bu adamlar öfkelerinin kurbanı olmuş. Yaptıkları ırkçılıktan başka bir şey değil. Evet Ortadoğu'da birçok sorun var. Evet tehlikeli bir yer. Ancak kafanızı devekuşu gibi kuma gömerek Ortadoğu meselesinden kurtulamazsınız.
Türkiye'nin Ortadoğu'yu göz ardı etme gibi bir şansı yok. Türkiye ilgilenmese ne olur? En önemli gündem maddelerini görmezden mi gelsin. Ama bunların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Fırsat bulmuşken öfke kusmak istiyorlar. Sözüm ona Türk dış politikasına ayar veriyorlar. Adres gösteriyorlar. Kısaca cevap verelim. Türkiye ne Ortadoğuludur ne Avrupalı, Türkiye Türkiyelidir. Bu bir kimlik değil rasyonel akıl meselesidir.