Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Amaç ethnos ve plethos yaratma olursa çatışma durmaz

İçinde yaşadığımız çatışma sarmalından çıkılabilmesi “ethnos” ve “plethos” tasavvurlarının yerini eşit vatandaşlık temelli bir “demos”un almasıyla mümkün olabilecektir

Türkiye yeniden içine girdiği ve tırmanma eğilimi gösteren çatışma ortamının nedenleri üzerinde düşünmek zorundadır. Bunlar cevaplandırılmadığı sürece eldeki sorunun "çözüm"ü mümkün değildir. Bu yapılmadıkça Türkiye "çatışma" ya da "çatışmasızlık" durumlarından birisi içinde yaşayacak ama bunların her ikisi de sorunu "çözemeyecek"tir.

Yetersiz değişim

Modern Türkiye kurulurken iki temel seçenek mevcuttu. Bunlardan birincisi eşit vatandaşlık temelli, farklı etnik kökenlerden bireylerin gönüllü olarak katılacakları bir "demos" yaratmak ve çok kültürlü bir toplum oluşturmaktı.
İkinci seçenek ise hâkim etnik grup üzerinden tanımlanan bir "millet" inşa etmek, bunu da farklılıklarında ısrarcı olmayanlara açık tutarak ve tektipleştirici siyasetler uygulayarak tahkim etmekti. İkinci seçeneğin tercihi ile farklılıkları törpülemek amacıyla hayata geçirilen siyasetler kısa vâdede başarılı bir "millet inşa" projesinin gerçekleşmekte olduğu izlenimini vermekle birlikte uzun vâdede toplumsal çatışmanın tohumlarını ekmiştir. Bu çatışma ilerleyen dönemlerde tırmanmış ve on binlerce vatandaşımızın yaşamına malolmuştur.
Bu gelişme 1920'lerde başlatılan "inşa" projesinin tıkanması anlamına da geldiğinden merkez, fazla istemeden de olsa, "ethnos" yaratma temelli tasavvurunda değişikliklere gitme kararı almıştır. Resmî söylemde vatandaşlık vurgusu artırılmış, farklılıkların, değişik kültürlerin varolmasına izin verilmesi alanında sınırlı adımlar atılmıştır. Ancak bu çabalar ethnos merkezli bir tasavvurdaki "değişiklikler" olmanın ötesine taşınamamıştır. Bunda ise toplumun önemli bir bölümünün "ethnos merkezli tasavvuru" içselleştirmiş olması önemli rol oynamıştır. Bu çerçevede toplumun genelinde fazlasıyla etkili olan negatif milliyetçilik daha ileriye gidilmesine karşı çıkmış ve "eşit vatandaşlık temelli bir demos yaratılmasını" bir "Türk Sorunu" haline getirmiştir.
Bunun neticesinde Türkiye, ethnos temelli ama eşit vatandaşlık vurguları güçlendirilmiş bir toplum tasavvuru ile sorununu çözme eğilimini benimsemiştir. Bu yaklaşım sorunu çözemeyeceği gibi "demos"a dönüşümü kendisinin tepede yer aldığı hiyerarşik ilişkiye saldırı olarak gören "Türk Sorunu" yaratıcılarını da tatmin edemeyecektir.

"Daha yetersiz" değişim

Resmî Türkiye'nin değişiminin yetersiz kaldığı vurgulanırken bu alanda Kürt siyasetinin ortaya koyduğu dönüşümün daha da kısıtlı olduğunun altı çizilmelidir. Modern Türkiye'nin oluşturulması sürecinde tedricen muhalefete geçen ve yoğun baskılarla karşılaşan Kürt siyaseti, merkezin "ethnos temelli tasavvuru"na ağırlıklı olarak bir "karşı ethnos tasavvuru" ile cevap vermiştir. Güçlü bir milliyetçiliğe dayanan bu yaklaşım, coğrafya üzerinden tanımlanan ve Türkiye ile sınırlı olmayan bir millet inşa etme amacını benimsemiştir.
Şüphesiz Kürt siyaseti içinde, bu ana akım dışında, farklı tezleri savunan hareketler de varolmuştur. Ancak çözümü Türkiye'nin eşit vatandaşlık temelinde bir "demos"a dönüştürülmesinde bulan yaklaşımlar, etnik parametrelerle tanımlanan "millet"i "kurtarılacak vatanda" inşa etmeyi hedefleyen ana akımın fazlasıyla gölgesinde kalmıştır.
"Çözüm süreci" çerçevesinde fazla gönüllü olmayan bir biçimde "ethnos tasavvuru"nda rötuşlar yapmakla birlikte bu alanda temel bir dönüşüm gerçekleştirerek vatandaşlık temelli bir "demos" yaratılmasına yönelemeyen merkez gibi Kürt siyaseti de etnik temelli tasavvurunu bir kenara bırakmaya yanaşmamıştır.
"Türk Sorunu" yaratanlarınkilere benzer tezlere dayalı, vatandaşlık temelli "demos" tasavvurunu "Türkleştirme oyunu" olarak kavramsallaştıran Kürt siyasetindeki değişim "daha da sınırlı" olmuştur.
Dolayısıyla çatışan iki taraf "ethnos" tasavvurlarından vazgeçemedikleri gibi onu tahkim etme eğilimine girmişlerdir. Kürt siyasetinin sorununu daha da derinleştiren "millet adına" söz söyleme tekeli kuran örgütün "etnik temelli" tasavvur yanında "egemen sınıflar karşıtı" bir "plethos" yaratma hedefidir.
"Millet"i yirminci yüzyılın "halk demokrasileri" gibi belirli bir sınıfın ve onun adına söz söyleyecek örgütün egemen olacağı bir "plethos"a dönüştürmek isteyen bu yaklaşım Türkiyelilik merkezli bir "demos"a oldukça mesafeli bir tavır almaktadır.

Özerklik ilân(lar)ı

Kürt siyaseti içinde yeşererek eşit vatandaşlık temelli ve Türkiyelilik merkezli "demos" yaratılması arzusunu dile getiren sesleri bastıran bu yaklaşımın üretebildiği temel siyasetin "bölgesel özerklik ilân(lar)ı" olması şaşırtıcı değildir. 1978 İspanyol Anayasası'ndan da izler taşıdığı ileri sürülebile- cek Kürt özerklik talepleri, son tahlilde, Stalin'in 1913 yılı başında yayınlanan Marksizm ve Ulusal Sorun çalışmasının temel tezlerini içermektedir.
Otto Bauer benzeri Avusturya- Macaristan sosyal demokratlarının "ulusal sorun"a getirmeye çalıştığı toprağa bağımlı olmayan çözümlere ve "kültürel muhtariyet"e karşı çıkan Stalin'in bu alandaki sihirli formülü "bölgesel özerklik" olmuştu.
Stalin böylesi "özerk" yapılar içinde farklı etnik gruplar arasında çıkabilecek çatışmaların "demokrasi" ile çözümlenebileceğini düşünüyordu: "Tam demokrasi" sağlandığında bu konuda duyulan "endişelerin nedenleri" ortadan kalkacaktı. Stalin iktidarında böylesi "demokratik özerklikler" çerçevesinde oluşan her "millet"e bir "devlet" verecek; ama kurduğu düzende herhangi bir "özerklik"in anlamı kalmayacaktı.
"Plethos" yaratma amaçlı, milliyetçilik vurguları son derece güçlü Kürt siyasetinin "çözüm"ü 1913 model "demokratik özerklik"te bulması şaşırtıcı değildir. Bu gelişme, ana akım Kürt siyasetinin, resmî siyaset üreticilerine benzer biçimde, Alfred Stepan'ın çarpıcı ifadesiyle "asimilasyon" ve "ayrılma" kutupları dışındaki seçenekleri dikkate almayan "Gellnerci oksimoron"u fazlasıyla içselleştirdiğini ortaya koymaktadır. Halbuki günümüz demokrasilerinde soruna bu iki uç arasında ve çok kültürlülük çerçevesinde değişik çözümler üretilebilmektedir.
Yaşadığımız çatışmanın sonlandırılması "ethnos" ve "plethos" tasavvurlarının yerini eşit vatandaşlık temelli bir "demos" tasavvurunun almasıyla mümkün olabilecektir. Bu dönüşüm sağlanmadan ulaşılabilecek en ileri noktanın her an çökebilecek "çatışmasızlık" olduğu unutulmamalıdır. Ancak her iki tarafta da egemen olan negatif milliyetçilikler bu dönüşümü fazlasıyla zorlaştırmaktadır.
Erken Cumhuriyet'in "ethnos" tasavvurundan vazgeçemeyen merkezin bu alanda gerekli dönüşümü sağlamakta ağır ve yetersiz kaldığı ortadadır. Ancak bu, on dokuzuncu yüzyıl tezlerine saplanan ve bunlara dayalı bir "plethos" tasavvurunun ötesine gidemeyen Kürt siyasetinin aynı konuda daha da başarısız olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA