19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının "biçiminde" öngörülen değişiklik ciddî bir tartışma başlattı. Tartışmanın en ilginç noktalarından birisi de eski kutlama şeklinin sürdürülmesini savunanların bu uygulamanın 1916 sonrasında Osmanlı Devleti'nde yapılan "İdman Şenliği"nden esinlendiğini ileri sürmeleridir.
Genellikle Osmanlı ile Cumhuriyet arasında büyük bir "kopuş" olduğu, Cumhuriyet'in Osmanlı'dan etkilenmediği tezini savunan bâzı literati bu özgün olayla ilgili olarak "devamlılığı" savunmaktadır. Bu Osmanlı sahiplenişinin nedeni ise söz konusu kutlama biçimlerinin "Faşist İtalya'dan alındığı" tezine karşı çıkmaktır.
Ancak bu sahiplenme gerçekleştirilirken söz konusu "İdman Şenliği"nin hangi siyaset ve projelerin ürünü olduğuna temas edilmemektedir.
İttihadçılık ve gençlik
Paramiliter karakterli bir örgüt olan İttihad ve Terakki Cemiyeti iktidara geldiğinde kendi denetiminde bir "paramiliter gençlik" yaratmayı amaçlamıştır. Cemiyete mensup subayların içselleştirdiği "millet-i müsellâha (silahlanmış millet)" kuramıyla da uyumlu olan bu proje Balkan Harbi yenilgisinden sonra ivme kazanmıştır.
İlk olarak 1913'te sloganı "Türk'ün Gücü Herşeye Yeter" olan, marşı "Yeni Atilla" Ziya Gökalp tarafından kaleme alınan Türk Gücü teşkilâtı faaliyete geçirilerek izcilik örgütlenmiştir. Ancak düşünsel arka planı Türk ırkının "tereddi (dejenerasyon)"sini önleme benzeri dönemin yaygın ırk kuramları ve Sosyal Darwinizm olan bu gönüllü teşkilât beklentileri karşılamada yetersiz kalmıştır.
Bu nedenle Enver Paşa'nın girişimiyle, Brüksel'de yaşayan İngiliz vatandaşları arasında ilk izci teşkilâtını kurmuş olan Harold Parfitt, 1914'te İstanbul'a getirilerek "İzciler Ocağı Kalgayı ve Başbuğ Muavini" ûnvanıyla Harbiye Nezareti'nde görevlendirilmiş ve kurulan Güç Dernekleri zorunlu izcilik faaliyetini örgütleme vazifesini üstlenmiştir.
Güç Dernekleri'nin "Büyük Orta" olarak adlandırılan yönetim kuruluna ise Dr. Nâzım, Dr. Rusûhî ve Ziya Gökalp benzeri İttihad ve Terakki ideolog ve organizatörleri yerleştirilmiştir. Ancak bu örgütlenme de Cemiyet'i tatmin etmemiştir.
Gençlik Harbiye emrinde
Birliklerine törenle "oba" bayrakları teslim edilen, üyelerinin gösterilerde tüfeği andıran uzun sopalarla Başbuğ Enver Paşa'yı, kollarını kıvırarak, göğüs hizasına götürdükleri elleriyle selâmladıkları bu paramiliter teşkilâtın da Cemiyet'i tatmin edememesinin nedeni, onun büyük çoğunluğu mektebe gitmeyen genç nüfûsun oldukça küçük bir bölümünü kapsamasıydı.
Kendisine gençliği paramiliter kurumlarda örgütleme vazifesi verilen Miralay (sonra paşa) von Hoff da aynı soruna parmak basmıştır. Onun önerileriyle 1916'da kurulan Genç, Gürbüz ve Dinç Dernekleri, askerlik şubeleri aracılığıyla tüm gençleri 12 yaşından itibaren (daha sonra alt sınır 8 yaşına indirilmiştir) kayıt altına alıp, paramiliter teşkilâtlarda Cemiyet ideolojisi çerçevesinde örgütleyerek "millet-i müsellâha"nın temelini atma faaliyetini başlatmışlardır. Ancak Osmanlı mağlubiyeti bu projenin sonu olmuştur.
İdman bayramları
1916 sonrasında başlatılarak İdman Şenliği ya da Bayramı olarak atıfta bulunulan gösteriler İttihad ve Terakki'nin paramiliter gençlik projesinin yan ürünlerinden birisiydi. Bu gösterilerin siyasî ve düşünsel çerçevesi hakkında Yaşar Tolga Cora tarafından kaleme alınan fevkâlâde aydınlatıcı Constructing and Mobilizing the "Nation" through Sports (Spor Aracılığıyla "Millet" İnşa ve Seferberliği) adlı çalışmada da belirtildiği gibi, İdman Bayramları bireyin toplum içinde anlam kazanacağını vurgulayarak Cemiyet'in solidarist (dayanışmacı) toplum görüşünü desteklemek amacını taşıyordu.
1916 sonrasında Hoff'un muavini olarak görev yapan Selim Sırrı (Tarcan) Bey'in emri ile "makine hızı" ile selâm duruşuna geçen kırmızı, beyaz ve siyah üniformalı gençler sopaların kullanıldığı gösterilerle "milleti müsellâha" ve "dayanışmacı ideal toplum" mesajlarını beraberce veriyorlardı. Nitekim Hoff 1917 yılı gösterilerinde jimnastik vurgusunun artmasından şikâyet ederek bunu "canbazlık" olarak eleştirmiş, aslî amacın "güçlü" bir "millet" yetiştirmek olduğunu vurgulamıştı.
Erken cumhuriyet ve gençlik
Cumhuriyet eğitiminin önde gelen kadroları İttihadçı gençlik projesinde önemli vazifeler almışlardı. Örneğin Hoff'un yardımcısı Selim Sırrı 1924'te Beden Terbiyesi Başmüfettişi olmuş, 1935'te meb'us olana kadar bu görevi yürütmüştü. İttihad ve Terakki izcilik girişimlerinin önde gelen isimlerinden Nâfi Âtıf (Kansu) ise 1924-27 arasında Maarif Vekâleti Müsteşarı olarak çalıştıktan sonra milletvekili yapılmıştı.
Dolayısıyla konuya farklı bir yaklaşım söz konusu değildi. Gençlere mutlaka askerî eğitim verilmesi düşünülüyor, Fevzi Çakmak subayları âmirleri olarak selâmlayan izcileri Genelkurmay adına tebrik ediyordu. Buna karşılık, İttihatçılığınki kapsamında bir paramiliter gençlik projesi hayata geçirilememişti. Türkiye Genç Dernekleri, Bozkurt Genç Dernekleri ve İnkılâp Gençleri Dernekleri adlarıyla 1924 sonrasında kurulmaya çalışılan örgütler, kurumlararası yetki anlaşmazlıkları nedeniyle, bir türlü teşkilâtlandırılamamıştı.
1930'lu yıllarda Avrupa'da otoriterliğin yükselmesi Recep Peker benzeri parti idarecilerinin dikkatini celbederek onları örgütlemeden ziyade gösteri alanında benzer projeler üretmeye götürmüştü. Bu teşebbüsler Fahri el- Barudî'nin Suriye'deki el-Kumsan el- Hadidiya (Çelik Gömlekliler)'sı ya da Ahmed Hüseyin'in Misr al-Fatat (Genç Mısır)'ının Yeşil Gömleklileri benzeri paramiliter teşkilâtlanmalar yaratmamakla birlikte, rejimin hizmetine sunulan, "bireyin kitle içinde eridiği" gençlik projesinin toplumsal görünürlüğünü artırmayı hedeflemiştir.
1938'de 19 Mayıs'ın "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanması kararı alınması da bu çerçevede yorumlanmalı. Zihniyet aynıydı, "gençlik"e yaklaşım değişmemişti, İttihadçı projenin yürütücüleri siyasette hâlâ etkiliydi; ama projenin toplumsal görünürlüğü azalmıştı. Avrupa'da otoriterliğin yükselmesi onun yeniden canlandırılmasına katkıda bulunmuştu.
E. F. Benson Deutschland über Allah kitabında, Hoff'un oynadığı rol nedeniyle, İttihadçı paramiliter gençlik projesini bir Alman projesine indirger. Bunu, İttihadçılığın bu alandaki gayretlerini hiçe sayması nedeniyle, haksızlık olarak yorumlamak yanlış olmaz. Buna karşılık paramiliter gençlik projeleri ve onun yan ürünlerine "milletimizin varlık değerleri" olarak yaklaşmak da fazla anlamlı değildir. Unutulmamalıdır ki, bu projenin başlangıç tarihinin 1916'ya götürülmesi, kahramanlığının Recep Peker yerine Enver Paşa'ya verilmesi onun niteliğini değiştirmemektedir.