Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Yeni Osmanlılık bir "Çöpten Adam" mıdır?

"Yeni Osmanlılık" (Neo-Ottomanism) son yıllarda popüler olan bir kavramsallaştırmadır. Osmanlı tarihine yönelik ilginin artışı, yaklaşımın farklılaşması ve eşanlı olarak Türk dış siyaset yapımının farklı seçenekleri göz önüne almaya başlaması nedeniyle yaygın biçimde atıfta bulunulan bu kavram genellikle eleştiri amacıyla kullanılmaktadır.
Amerikan basınının önde gelen temsilcileri tarafından "Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşarak bir zamanlar üç kıtaya yayılmış olan bir imparatorluğa yönelmesi," benzeri ifadelerle tanımlanan bu kavram daha önemsiz yayınlarda, Mavi Marmara olayının "Yeni Osmanlı, Asyalı, İslâmcı Türkiye'nin AB'ye katılmamasının gerekliliğini ortaya koyan bir işaret olduğu"ndan, ABD Başkanı Obama'nın farkında olmadan "Tüm Ortadoğu liderlerinden daha fazla Facebook arkadaşına sahip bulunan Türk başbakanının Yeni Osmanlı Hilâfeti" düşünü gerçekleştirmesinin zeminini hazırladığına ulaşan eleştirilerin dile getirilmesine aracı olmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında "Yeni Osmanlılık," ithamları 1906 Dinşavay olayı sonrasında Avrupa'yı kaplayan "Panislâmizm Tehdidi" paranoyasına benzetilebilir. Eğlence için güvercin avlayan İngiliz askerleri ile geçim kaynakları olan kuşların telef edilmesine karşı çıkan Mısırlı köylüler arasında bu tarihte yaşanan kavga sonucunda bir askerin güneş yanığı nedeniyle ölmesi, Dışışleri Bakanı Sir Edward Grey tarafından "Mısırla sınırlı kalmayıp tüm Kuzey Afrika'ya yayılan bir fanatizmin yükselmesi" olarak yorumlanmıştı. Sonrasında ise bunun arkasında, Tanzimat'ın Batı ile iyi ilişkiler sürdürme temeline dayalı dış siyasetini bırakarak "Panislâmist amaçlar gütmeye başlayan" Osmanlı hükûmetinin olduğu iddia edilmiş ve uzun sürecek bir tartışma başlatılmıştı.
"Yeni Osmanlılık" paranoyası, Amerikaların sevdiği bir deyimle, Türkiye Cumhuriyeti'nin Soğuk Savaş sonrası dünyada kazandığı yeni konumu ve toplumumuzun geçmişine yaklaşımındaki değişimi kavrayamayan ve Osmanlı tarihi hakkında da fazla bilgisi olmayan çevreler tarafından yaratılmış bir "çöpten adam"dır. Yaratılan bu "sözde tehdit" daha sonra eleştirilere maruz bırakılarak mahkûm edilmekte, ancak pek az kimse bunun gerçekte söz konusu tenkitleri dile getirmek amacıyla üretilmiş bir "çöpten adam" olduğunu vurgulamaktadır.
Her şeyden önce varsayılan "Yeni Osmanlılık" siyasetinin neden "Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşması"nı gerekli kıldığını anlayabilmek mümkün değildir. Geliştirilen bu kurgunun tersine Osmanlı, Batı Avrupa için "Öteki" olmakla beraber "Zulular" benzeri bir "Öteki" değil, "Avrupalı bir Öteki" idi. Osmanlı'nın kendine ait imajında da İstanbul'un batı ve doğusunda Rumeli ve Anadolu imparatorluğun iki temel yaşam alanı olarak uzanırlar, Arab Vilâyâtı da bunun arka plânını oluştururdu. Zaten düşmanları dahi Osmanlıyı, başka bir kıtanın değil, "Avrupa'nın hasta adamı" olarak tanımlıyorlardı.
1878'e kadar Avrupa'nın geri kalan kısmından Tuna nehriyle ayrılan, 1912'ye kadar "İşkodra'dan Basra'ya" ifadesiyle tanımlanan Osmanlı Devleti, Avrupalı olmanın yanı sıra asırlarca bu kıtadaki dengenin önemli güçlerinden birisi olmuş, 1856'da ise bu durumu resmiyet kazanmıştı. Dolayısıyla "Yeni Osmanlı" siyaseti yapmak arzusunda bulunan kimselerin "Avrupa'dan uzaklaşmak" gibi bir amaçlarının olması gerekmez. Böyle amaçları "Yeni Osmanlılık" olarak tanımlamak ise anlamsız olur.
İkinci olarak, "Yeni Osmanlılık" siyasetinin alıcısı yoktur. İmparatorluktan milliyetçi hareketler liderliğinde ayrılan eski Osmanlı anâsırı ulus-devletlerini inşa ederlerken Osmanlı geçmişini "Türk idaresi altında sömürgeleştirilme" bağlamında tarihselleştirmişlerdir. Bu ülkelerde Osmanlı tarihi Türkiye'nin aksine toplumun parlak geçmişi şeklinde değil, esaret altında geçirdiği karanlık dönemi olarak hatırlanır. Osmanlı geçmişi denince Suriye ve Lübnan'da Cemal Paşa'nın Suriye Valiliği sırasındaki uygulamaları, Bulgaristan'da Batak katliamı, Makedonya'da Kruşevo şehrinin yakılıp yağmalanması, Arnavutluk'da Şevket Turgut Paşa'nın te'dib harekâtı vurgulanır ve tarih, "muhteşem yüzyıl" değil, bu tür bağlamlar üzerinde inşa edilir.
Söz konusu tarih, Osmanlı hâkimiyetinin oldukça kısa sürdüğü, üçyüz yılı aşkın bir süre önce başka bir imparatorluğun egemenliğine geçişle sona erdiği Macaristan'da bile ancak yakın dönemlerde nispeten soğukkanlı bir bakış açısıyla ele alınabilmeye başlanmıştır. Ulus-devletlerini, "Türk esaret zincirinden kurtulma" temelli milliyetçilikler üzerine inşa etmiş Balkan ve Ortadoğu toplumlarının böylesi bir yaklaşıma ulaşabilmeleri için uzun sürelerin geçmesi gerekmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dünyada farklı dış siyaset seçenekleri ile karşılaşan ve son yıllarda bunları dengeli biçimde kullanmaya başlayan, otarşiyi kutsayan ekonomik zihniyetten kurtulması neticesinde dünyaya açılan, geçmişi ve kültürünün temel öğeleri ile kavga etmeyi bırakan, demokratikleşmenin tabiî neticesi olarak kamuoyunun dış siyaset yapımını daha fazla etkilediği yeni Türkiye, doğal olarak, yirminci asır Türkiyesi'nden farklı politikalar izlemektedir. Yeni Türkiye'den, yirminci asır Türkiyesi'nin Birleşmiş Milletler'deki 1958 Cezayir bağımsızlık oylamasında izlediğine benzer siyasetler beklemek, bunlar gerçekleşmediğinde de Yeni Osmanlı düşleri nedeniyle "eksen kayması" yaşandığını düşünmek anlamsızdır. Unutulmaması gereken bir diğer husus proaktif karakter kazanan Türk dış siyaset yapımının Osmanlı coğrafyası dışındaki alanları da kapsamasıdır.
Türk dış siyaset yapımındaki bu tabiî değişimi anlamaya çalışmak yerine onu "Yeni Osmanlılık" olarak mahkûm etme gayreti gerçekte bir çöpten adam yaratmanın ötesine gitmemektedir. Buna karşın belirli Osmanlı söylemlerinin söz konusu çöpten adam üzerinden paranoya inşa eden çevrelerin yelkenlerini şişirdiği de unutulmamalıdır.
Toplumumuzun geçmişiyle kavgayı bir kenara bırakması, kendi kendini sömürgeleştirmiş olduğu benzeri anlamsız tezleri ciddiye almaması, Osmanlı geçmişini neolitik çağlardaki "uygarlık kurucusu Türklerle" günümüz bireyleri arasında yaşanmaması çok daha iyi olmuş olacak bir karanlık parantez olarak görmemesi pek tabiî anlamlıdır. Ancak dikkatsiz şekilde dile getirilecek söylemlerin paranoya inşaatında harç olarak kullanılabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA