Karaciğer, insan vücudunun en ağır ve en büyük organlardan biridir. Kaburganızın tam altında ve karnınızın sağ üst kısmında yer alır. Yaklaşık 100 bin küçük lobcuktan meydana gelen iki ana lobdan oluşur. Sağ ve sol lob olarak adlandırılan bu iki ana parçanın sağ tarafta bulunanı, diğerine oranla çok daha büyüktür. Karaciğer, yediğimiz gıdalardan yararlı besinleri almamızı ve kanımızdaki zararlı maddelerden (alkol gibi) kurtulmamızı sağlar. Bu vazifesini, yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan hepatosit adlı hücre sayesinde gerçekleştirir. Karaciğerin bilinen en önemli görevi bunlardır ancak enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmak, ilaçları parçalamak, kanı temizlemek, kandaki kolesterol miktarını kontrol etmek, sindirilmiş gıdayı işlemek, safra üreterek sindirim sistemine yardımcı olmak, vücudun ihtiyacı olduğunda kullanması için enerji depolamak ve gerektiğinde kendini onarmak gibi hayati önem taşıyan özellikleri de vardır. Hepatit A, B ve C, siroz, karaciğer büyümesi, yağlanması, yetmezliği ve kanseri en sık karşılaşılan karaciğer hastalıklarıdır. Eğer karaciğerinizde müdahale edilmesi gereken bir durum gelişmeye başladıysa; sağ böğürde şişme, cilt renginde ve göz akında renk değişikliği (sarı), yüz ve ellerde lekeler, hazımsızlık, bağırsaklarda gaz, özellikle sabahları ağızda pas tadı (bazen acılık), çarpıntı, iştahsızlık, sık çıkılan ve koyu renkte idrar gibi belirtiler olur.
HEPATİT A, B VE C
Hepatit, halk arasında sarılık olarak adlandırılan ve bulaşıcı özellik taşıyan bir hastalıktır. Karaciğerde hasara, hücre ölümüne ve iltihaplanmaya sebep olan ciddi bir hastalıktır. Ülkemizde en çok Hepatit A, B ve C görülür. Bu üç tip hepatit, başlangıç aşamasında hemen hemen aynı belirtileri gösterir. Hastalık ilerledikçe etki dereceleri farklılaşır. Hepatit A, ağız yoluyla bulaşabilirken B ve C; kan yoluyla bulaşır. Hepatit A, diğer tiplere göre daha kolay atlatılırken en önemli korunma yolu, erken yaşta yapılan aşıdır. A tipi hepatit, kronikleşmezken B tipi kronikleşebilen bir etki gösterir. Hepatit B virüsü vücuda girdikten yaklaşık altı ay sonra (uygun ve etkili tedavi uygulandığında) vücudu terk eder. Bu durum hastaların yüzde 90'ı için böyledir. Kalan yüzde 10 için durum farklıdır ve bu kişiler için Hepatit B artık kronik hale gelmiştir ve ömürlerinin kalan kısmını taşıyıcı olarak geçirirler. Taşıyıcılık, bu kişilerin ömür boyu dikkatli olmalarını gerektirir. Aksi halde siroz ya da karaciğer kanseri kaçınılmaz olacaktır. Yapılan araştırmalara göre ülkemizde, nüfusun yüzde 7'si Hepatit B taşıyıcısıdır. Hepatit C; B tipinden daha ciddi sonuçlar doğuran hepatit türüdür.
SİROZ
Siroz, acılı bir ölümle sonuçlanabilen son derece ciddi bir karaciğer hastalığıdır. Alkolizm ve geçirilmiş hepatit, en bilinen sebepleri arasında yer alır. Siroz, karaciğerin yaşamı tehdit edecek ölçüde skarlaşmasıdır. İlk evresinde dahi karaciğerin yaklaşık yüzde 80-90'ı hasar görerek, skardan (ölü doku) oluşur. Maalesef bu hasar, kalıcıdır ve geri dönüşü oldukça zordur. Siroz, ilk başlarda diğer karaciğer hastalıklarıyla hemen hemen aynı belirtileri gösterir. İlerlemiş aşamada ise kan kusma, batında su birikmesi, yoğun sarılık, şişkinlik ve böbrek bozukluğu gibi belirtiler verir. Bu sebeple detaylı test ve tetkikler neticesinde teşhis edilir. Siroza geç müdahale edildiğinde, hastanın tek kurtuluşu karaciğer naklidir.
KARACİĞER KANSERİ
Karaciğer kanseri en tehlikeli beş kanserden biri olarak gösteriliyor. Öyle ki hastanın beş yıl yaşayabilme oranı sadece yüzde 15'tir. Sinsi ilerleyen bir hastalık olduğundan, erken evrede yakalanma şansı da maalesef düşüktür. Özelikle risk grubundaki kişilerin sık sık muayeneye giderek kan tahlili yaptırmaları son derece önemlidir. Elma tipi vücudu olanlar, bel çevresi boyunun yarısından fazla olanlar ve aşırı alkol tüketenler; risk grubunda sayılabilirler. Üst karında ağrı, yorgunluk, ani kilo kaybı, uykusuzluk, cilt ve göz akında renk değişikliği, iştahsızlık, çabuk doyma, bulantı ve kusma; belirtiler arasında yer alır.
BAZI İLAÇLAR YAĞLANMAYA YOL AÇAR
Karaciğer yağlanması, karaciğer hücrelerinde aşırı yağ (trigliserid) birikmesi olarak tarif edilebilir. Bu durumun farklı sebepleri olabilir. Günümüzde en sık karşılaşılan üç tipi vardır: Alkole bağlı karaciğer yağlanması, hastalık ve ilaçlara bağlı karaciğer yağlanması ve yanlış beslenme alışkanlıklarına bağlı karaciğer yağlanması. Karaciğerdeki yağlanma alkole bağlı gelişmiş ise, bu durum diğerlerinden bir tık daha ciddidir ve genelde sirozun ilk evresini oluşturur. Bağımlılıktan kurtulmak tedavinin ilk ve en önemli aşamasıdır. İlaç ya da hastalığa bağlı karaciğer yağlanmasına sebep olan hastalıkların başında diyabet, metabolik sendrom, karaciğerde bakır ve demir depolanması gibi hastalıklar gelir. Bu durumda tedavi, sebep olan hastalığın tedavisi ile mümkündür. İlaçlara bağlı gelişen karaciğer yağlanmasına ise bazı antibiyotikler, paresetamol ve kortizon tipi ilaçların sebep olduğu biliniyor. Beslenmeye bağlı karaciğer yağlanması, son yıllarda en sık karşılaşılan yağlanma tipi olarak biliniyor. Bunun en önemli sebebi; doğal olmayan gıda maddeleri, aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin beslenmek ve hareketsizlik sayılabilir.
KARACİĞER HASTALIKLARINDAN KORUNMANIN YOLLARI
Karaciğer sağlığınızı korumak için; sağlıklı beslenin, hareket edin ve alkolden uzak durun. İlave şekerin karaciğer hastalıklarına yakalanma riskini artırdığı araştırmalarla kanıtlandı. Vaktinde hepatit aşısı olun. Folik asit, B 6, B 12, C ve E vitaminlerinden zengin beslenin.
SOYA FASULYESİ
Lesitin, vücudumuzda bulunan birçok hücrenin ihtiyacı olan bir yağdır ve karaciğerin işlediği yağların taşınmasında (lipo protein bileşenidir) görev alır. Soya fasulyesinde doğal olarak bulunur.
KOLİN
Kolin, bir çeşit B vitaminidir ve karaciğerin yağlanmasını engeller. Sağlıklı bir karaciğer için erkekler günde 550, kadınlar ise 425 mg kolin almalıdırlar. Yumurta ve buğday tohumu, kolin içeren gıda maddeleri arasında sayılabilir.
ÇİNKO TAKVİYESİ ÇOK ÖNEMLİ
Çinko, vücudu alkolden arındırmaya yardımcı olan en önemli maddelerden biridir. Bu amaçla alındığında, en uygun miktar günde yaklaşık 15 mg'dır. Kırmızı et, ıspanak, mantar, bezelye, bamya ve fındıkta bulunur.