Sevgili okuyucular, Türkiye'nin bazı önemli gerçekleri vardır. Bunları bilmeden devlet idare etmek ve doğru siyaset yapmak mümkün değildir. Bu gerçeklerin başında, 27 Mayıs 1960'tan sonra yarım asırlık bir askerî vesayet sürecinin devam etmesi gelir. Ne yazık ki çok uzun bir dönem müddetince millet iradesinin tam hâkimiyeti sağlanamamış; millî egemenlik darbeciler, bürokratlar ve siyasallaştırılmış yargı ile paylaşılmıştır.
Türkiye'de gerçek demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işletilmesiyle, ileri demokrasiye geçilmesi iki önemli dönüm noktası sayesinde gerçekleşmiştir:
Birincisi, 27 Nisan 2007'deki 'Darbe Muhtırası' karşısında Başbakan Erdoğan'ın ve Hükûmet'in dik duruşu; ikincisi ise darbeler döneminde ilk olarak darbecilerden hesap sorulması ve darbecilerin ilk defa yargı önüne çıkarılmasıdır.
Darbecilerin yargılanması konusunda Başbakan Erdoğan'ın dâvâlara müdahale etmeden bağımsız yargıya sahip çıktığı da unutulmamalıdır. Baykal'ın ve Kılıçdaroğlu'nun, Ergenekoncuların ve Darbecilerin 'avukatı' olduklarını açıkça ilân ederek yargıyı siyasallaştırmaya devam etmelerine mukabil, siyasî iktidar bu soruşturma ve yargılama esnasında tarafsız kalmaya itina etmiştir.
***
Bu arada emniyet ve yargı içindeki yapılanmanın âdil yargılama hakkını zedelediği, kullanılan delillerin sahteliği gibi iddialar da ileri sürülmüştür. Devlet içindeki bu illegal yapılanmanın
17 Aralık ve sonrası komplolarını tertip etmesi ve bir nevi
'hükûmet darbesi' teşebbüsünde bulunması,
Ergenekon ve
Darbe dâvâları konusunda vicdanları rahatsız etmiştir. Bu dâvâlar üzerindeki itirazlardan henüz tatminkâr bir netice alınmamıştır. Ancak, usûlü dairesinde mahkûmiyete esas teşkil eden delillerin yeniden gözden geçirilmesi ve varsa yanlışlıkların düzeltilmesi mümkündür.
Diğer taraftan, soruşturma ve yargılama esnâsında önemli usûl hatâları yapılmış; iddianameler ve gerekçeli kararlar lüzumsuz yere çok uzun tutulmuş; dâvâ konuları birbirine karıştırılmış ve süreç çok uzatılmıştır.
Yapılan bütün bu hatâlara ve yargıda paralel yapılanmanın ortaya çıkarılmasına rağmen,
Ergenekon ve
Darbe iddiaları tümüyle doğrudur. Maksatlı bir yapılaşmanın adaleti yanlış yönlendirdiği iddia ediliyorsa, bu hatânın gene yargı yoluyla telâfi edilmesi lâzımdır. Eğer haksız yere tutuklu kalanlar varsa, tabiatıyla bunun düzeltilmesi imkânsızdır; lâkin bir milletin istikbaline kastedenlerin cezalandırılması sırf bu gerekçeyle ihmal edilemez.
***
Aslında dünyanın gelişmiş demokrasilerinde özellikle sosyal demokrat siyasî hareketler antidemokratik yapılanmalara karşı dururken, bizdeki jakoben
CHP'lilerin, solcuların ve ulusalcıların, yıllardır
'derin devlet' diye şikâyet edip durdukları
Ergenekon Çetesi'ne ve
Darbeci odaklara sahip çıkması çok büyük bir çelişkidir ve
Türkiye için bir talihsizliktir.
Aynı çelişkiyi, son seçimlerde devlet içindeki yapılanmayla ittifak hâlindeki
CHP ve
MHP için ifade etmek mümkündür. Son
Ankara seçim mitinginde halk otobüsündeki başörtülü kadınlara saldırabilen,
Gezi olaylarında benzeri eylemleri unutulmayan
CHP'lilerin 90 yıllık din aleyhtarlığından sonra, en fazla nefret ettikleri bir cemaat ile seçim ittifakına girmesi bile,
Türkiye'deki solun hâlipürmelâlini göstermeye yeterli bir vakıadır.
***
Ergenekon ve
Darbe dâvâlarını değerlendirirken sap ile samanı, şap ile şekeri karıştırmamak lâzımdır.
Emniyet ve
Yargı içindeki illegal yapılanmanın kaldırılması başka bir meseledir;
Ergenekon ve
Darbe suçlularının cezalandırılması başka bir meseledir. Her iki önemli meseleyi de aynı zamanda çözümlemek mümkündür.