Geçen hafta, tutukluluk sürelerinin on yıldan beş yıla indirilmesiyle 2008'den beri süregelen Ergenekon ve Darbe dâvâlarında yargılamaları devam eden çok sayıda tutuklu tahliye edildi.
28 Şubat Darbe Dönemi'nde haksız yere hapis yatırılan eski bir mahkûm olarak tutukluların hissiyatını çok iyi anlıyor ve tahliyelerini müspet karşılıyorum. Ayrıca, bu tahliyelerin tutukluları aklamayacağını ve yargılamanın da devam edeceğini biliyorum. Ancak, benim de bu sütunlarda yıllardır savunduğum gibi tutukluluk sürelerinin infaza dönüştürülmesinin yanlışlığı, Ergenekon ve Darbe dâvâları sanıklarının suçsuzluğuna karine teşkil etmeyecektir.
Diğer taraftan, emniyet ve yargı içindeki yapılanmanın, bunun sonucunda uydurma delillerin kullanılması ihtimalinin bulunması da sanıkların masumiyetini ve bu dâvâların yanlışlığını göstermez. Olsa olsa Türk yargı sisteminin ve adalet mekanizmasının ne kadar yavaş işlediğini ifade eder.
***
Türkiye,
27 Mayıs'tan itibaren yaklaşık yarım asır devam eden bir darbe sürecine girmiş; son olarak
28 Şubat Darbesi, günümüze kadar devam ettirilmek istenmiştir.
AK Parti'nin 2002 Kasımı'nda tek başına iktidara gelmesi, 2003 Martı'ndan itibaren
TSK bünyesindeki darbecilerin yeniden örgütlenmesine ve Hükûmet'e karşı darbe hazırlıklarına başlamasına yol açmıştır. Ayrıca,
TSK'daki darbeci odaklara paralel olarak faaliyet gösteren
Ergenekon Çetesi de darbe ortamı oluşturma çalışmalarını hızlandırmıştır.
2006'da
Ergenekon Çetesi'nin gerçekleştirdiği
Danıştay Cinayeti ile düğmeye basılmış; 2007'de darbeci faaliyetler yoğunlaştırılmış; bir taraftan hukuka takla attırılarak
Cumhurbaşkanı seçimi engellenirken bir taraftan da
TSK ve militan örgütler kullanılarak
'Cumhuriyet Mitingleri' adı altında sokak hareketlerine girişilmiştir. Bütün bu melânetlerden netice alamayan darbeci güçler,
27 Nisan 2007'de Hükûmete muhtıra vermiştir.
Ancak
Başbakan Erdoğan, buna karşı dik durmuş ve gidilen erken seçim neticesinde daha da güçlenerek darbecilerin ve çetecilerin karşısına dikilmiştir.
***
CHP jakobenizminin iddia ettiği gibi,
Ergenekon ve
Darbe teşebbüsleri aslâ hayâl ve devletteki bir yapılanmanın uydurması değildir. 2008 Temmuzu'nda bu konuda soruşturmaların başlatılması ve dâvâların açılması,
Türkiye'de ilk defa olarak millî iradeye kumpas kuran darbecilerin adalet önüne çıkarılmasını sağlamış ve
Darbeler Dönemi'nin kapanmasında önemli rol oynamıştır.
Lâkin
Ergenekon ve
Darbe dâvâlarının soruşturulmasında ve yargılanmasında önemli usûl hatâları yapılmış; iddianameler gereksiz yere uzun tutulmuş; dâvâ konuları birbirine karıştırılmış ve yargılama çok uzatılmıştır. Bu arada, emniyet ve yargıdaki yapılanmalar yüzünden âdil yargılamanın uygulanmadığı iddiaları vardır.
Diğer taraftan, bazı tutuklamalar konusunda kamu vicdanı tatmin edilememiş; meselâ dünya çapında bir bilim adamı yıllarca tutuklu kalmıştır.
27 Nisan Muhtırası'nı yazdığını itiraf eden eski
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt serbestçe dolaşırken, diğer bir eski
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un terör örgütünün başı suçlamasıyla uzun süre tutuklu kalması da vicdanları kanatmıştır.
***
Yapılan bütün bu hatâlara ve yargıdaki illegal yapılanmanın ortaya çıkmasına rağmen,
Ergenekon ve
Darbe iddiaları aslâ hayal değildir. Maksatlı bir yapılaşmanın adaleti yanlış yönlendirdiği iddia ediliyorsa, usulûne göre gereği yapılır; iddianameler, deliller ve yargılamalar tekrar gözden geçirilebilir. Kasten yanlış yapanlardan hesap sorulabilir.
Ancak, şu hususu yeniden belirtelim ki, son 11 yılda yaşananlar, antidemokratik dayatmalar, bizzat darbecilerin itirafları ortada iken, her ne sebeple olursa olsun çetecileri ve darbecileri yokmuş gibi kabul etmek,
'derin devlet'i ve
'darbecileri' yeniden diriltmek olur. Bu gaflet,
'ileri demokrasi' yolunda hızla ilerleyen
Türkiye'ye zarar verir.