Sevgili okuyucular, bundan 100 sene önce 1914'te 1. Cihan Harbi'ne girdik ve 5 yıl müddetle üç kıtada ve dünyanın hemen her yerinde savaşarak 3 milyon civarında şehit verdik. Ayrıca, 20. asrın başından itibaren Rumeli'de, Kafkaslar'da, Ortadoğu'da yaşayan milletimize uygulanan soykırım ve tehcir politikasıyla ve Ermeni mezalimiyle 7.5 milyon insanımız heba oldu. Kalan gücümüzle verdiğimiz 'Millî Mücadele' neticesinde bağımsız 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduğumuzda Anadolu ve Trakya'daki toplam nüfusumuz, çoğunluğu çocuk, kadın, yaşlı ve hastalıklı olmak üzere 23 milyonu geçmiyordu.
Ne yazık ki 1923-1950 arasındaki 27 yıllık dönemde hürriyetçi demokratik rejime geçemedik. Tepeden inmeci bir batılılaşma ve modernleşme girdabında debelenip durduk. 1950 seçimleriyle nihayet demokrasiye kavuşmuştuk ama bu sevincimiz uzun sürmedi. 27 Mayıs 1960 Darbesi ile yarım yüzyıla yakın devam edecek 'Darbeler Dönemi' başlamıştı. 27 Nisan 2007 Muhtırası karşısında Başbakan Erdoğan'ın dik durması sâyesinde bu dönem artık sona ermişti.
DP ve ANAP dönemlerinden sonra AK Parti'nin 11.5 yıldan beri devam eden iktidar döneminde, bu çileli milletin yüzü tekrar gülmeye başladı. Refah seviyesi arttı; sosyal yardımlar, sağlık ve eğitimdeki gelişmeler sevindirdi; dış politikadaki itibar artışı övündürdü. TSK'da ve yargıda taşlar yerine oturdu. Türkiye, büyük devlet olduğunun farkına vararak 2023 ve 2071 hedeflerine doğru koşmaya başladı...
***
AK Parti, iktidara geldiği 2002 seçimlerinden itibaren 3 genel ve 3 mahallî olmak üzere yapılan 6 seçimde devamlı olarak oyunu arttırdı ve başarılı oldu. Bunun üzerine, aynen 1950-1960 Dönemi'nde olduğu gibi, sandıkta alınan demokratik sonuçları hazmedemeyenler, gene klâsikleşmiş antidemokratik ayak oyunlarını sahnelemeye başladılar.
Türkiye'nin gelişmesini ve büyük devlet olmasını hazmedemeyen çevreler, sandıkta kaybetmekten başı dönmüş müzmin muhalefetle işbirliği hâlinde halkı sokağa döküp millî iradeyi çiğneyerek seçime çok az bir zaman kala darbe ortamı hazırlamaya çalışıyorlar.
Gezi olaylarında yaralanan 16 yaşındaki
Berkin Elvan'ın ölümüne milletçe hepimiz üzüldük. Lâkin bu üzücü ölümü bahane ederek cenaze töreni adı altında marksist eylemcilerin, terör örgütlerinin ve onlarla kol kola
CHP militanlarının şiddet gösterilerini ve yaptıkları tahribatı hoş görmek mümkün değildir. Hele
Berkin'in
Alevî olmasını istismar ederek olayı bir
Alevî-Sünnî çatışmasına dönüştürmek isteyenler en büyük alçaklığı yapmakta ve bu aziz millete ihanet etmektedirler. Malûm medyanın olayı nasıl istismar ve provoke ettiği gözler önündedir.
Berkin'den sonra
Burak Can'ın
DHKP-C terör örgütü tarafından öldürülmesi üzerine aynı medya organları nasıl kıvıracaklarını şaşırmışlardır.
***
Anlaşılan odur ki, bazı dış odaklar, devlet içindeki yapılanmalar, terör örgütleri ve
CHP militanları, 30 Mart akşamına kadar ülkede huzursuzluk çıkarmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Bunun neticesinde,
Türkiye'nin dış itibarı zedelenmek istenecek, huzur bozulacak, esnaf ve halk zarar görecek, bu hiçbir kusuru olmayan millet de seçimi bir bayram olarak yaşamak varken üzüntü ve endişe içinde olacaktır. Şurasını altını, çizerek belirteyim ki,
bu milleti üzmeye kimsenin hakkı yoktur!...
Yapılan bu şiddet gösterileri ve haksızlıklar, muhalefetin lehine olmayacaktır.
17 Aralık Operasyonu nasıl tersine tepmişse, bu vandallık ve millet iradesine tecavüz teşebbüsü de tersine tepecek ve muhalefetin işine yaramayacaktır.
Türkiye'nin tekrar eski darbe ve sıkıyönetim dönemlerine dönmemesi için herkesin aklını başına toplaması, hiç değilse iki hafta sükûnetle seçimi beklemesi ve millet iradesinin sandıkta verdiği karara saygılı olması gerekir.