Dünkü yazımın başlığı aslında 'CHP'nin 'mağduriyet' çelişkisi ve 30 Mart Seçimleri (1)' idi. Birinci yazımda CHP'nin kuruluşundan itibaren yaptığı hatâları ve antidemokratik uygulamaları anlatmış ve bu yüzden mağdur olan halkımızın seçimlerde neden CHP'ye oy vermediğini tahlil etmiştim.
CHP ve jakoben ulusalcılar, AK Parti'nin 22 Temmuz 2007 seçim zaferi üzerine âdeta çıldırdılar; demokrasiye ve halkın değerlerine şiddetle saldırmaya devam ettiler. Seçimden sonra AK Parti ve MHP'nin beraberce gerçekleştirdikleri, çağdışı başörtüsü yasağına son veren Anayasa değişikliğine dair kanun hakkında 9 Şubat 2008'de Anayasa Mahkemesi'ne müracaat edip -Anayasa'ya aykırı olarak- yürütmenin durdurulması kararını verdirdiler. Bununla da yetinilmedi; bu tarihten bir ay kadar sonra 14 Mart 2008'de, tek başına iktidar olan AK Parti'yi kapattırmak için Yargıtay Başsavcısı'na uydurma bir iddianame ile AYM'de dâvâ açtırdılar. AK Parti, sadece bir oy farkla kapatılmaktan kurtuldu.
Bu defa da mağduriyet apaçık ortadaydı ve AK Parti 12 Haziran 2011'de yapılan seçimlerde, yüzde 49.83 oy alarak Türk demokrasi tarihine bir rekorla imzasını attı.
Şimdi mevcut siyasî durumu kısaca özetleyelim: 30 Mart'ta yapılacak mahallî seçimlere bir buçuk aydan az zaman kaldı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, hararetli bir propaganda dönemi başlattı. Memleketin Başbakanı'na her gün defaatle 'hırsız' diye hakaret etmeyi bir seçim taktiği olarak benimsedi.
2013, siyaset bakımından çok renkli geçen bir yıl oldu. AK Parti, önceki yıllarda olduğu gibi her alanda başarılı çalışmalar gerçekleştirdi. Ancak, Türkiye'nin büyümesini ve gelişmesini istemeyenler AK Parti'nin iktidardan gitmesi ve Başbakan Erdoğan'ın düşmesi için ellerinden gelen melâneti yaptılar. Ne yazık ki CHP muhalefeti de onları destekledi. Önce, Haziran'daki 'Gezi Parkı' şiddet eylemlerine katıldılar. Böylece Türkiye'nin demokratik imajını zedelediler ve Başbakan Erdoğan'ı 'diktatör' olarak lekelemeye çalıştılar. Daha sonra 17 Aralık Süreci başlatıldı; yargı ve emniyetteki yapılanmalar, Hükûmeti ve Başbakanı düşürmek için 'yolsuzluk' iddiasıyla bir dizi operasyon düzenleyip komplo kurdular. Bu komployu fırsat bilen CHP, AK Parti İktidarı'nı yolsuzluk suçlamasıyla yıpratmak için son derece hakaretamiz bir propaganda başlattı.
CHP lideri, bir taraftan da AK Parti'nin ve Erdoğan'ın hep mağduriyet edebiyatı yaptığını ve bu şekilde oy topladığını söylüyordu. AK Parti ve Erdoğan, elbette öncelikle hizmet ve başarıyla seçimleri kazandı. Lâkin CHP liderinin söylediği gibi, Erdoğan'ın bu kadar yüksek oranda oy toplamasında haksız yere mağdur edilmesinin de büyük tesiri vardı. 1923'ten bu yana 90 yıldan beri CHP bu gerçeği fark edemedi. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun seçimlerde mağduriyetin etkisini nihayet görebildiği anlaşılıyor. İşte, CHP'nin 'çelişkisi' de bu noktada gözüküyor.
Aslında, 11.5 yıllık iktidar, görüşme sürecindeki küskünlükler ve atlatılan ufak çaplı krizler AK Parti'yi yıpratabilir ve mahallî seçimlerde oyları, daha önce olduğu gibi yüzde 40'ın altına düşebilirdi. Ancak, Başbakan Erdoğan görüşme sürecini lehine çevirebildi; Gezi Parkı eylemlerinin içyüzünü ortaya döktü ve son olarak devlet içindeki illegal yapılanmanın da üzerine gitti. Bu ortamda AK Parti ve Başbakan Erdoğan gene tabanını sıkılaştırmış hâlde ve mağdur ana kitleyi temsil ederek seçimlere gidiyor. CHP ise, uyguladığı yanlış ve tepki uyandıran seçim stratejisiyle kendi eliyle sonunu hazırlamaya devam ediyor.